1

Genel başkanlığa Ahmet Davutoğlu’nun gelmesi, “Yeni AK Parti”nin izleyeceği politikalar açısından nasıl bir ipucu veriyor?

 

Erdem İlter

Prof. Dr. Nur Vergin

Doç. Dr. Yüksel Taşkın

Yrd. Doç. Hatem Ete

Ahmet Davutoğlu'nun AK Parti’nin genel başkanlığına getirilmesi, uzun zamandır eleştirilen mevcut politikaların değişmeyeceğine işaret ediyor. Davutoğlu'nun genel başkanlık ve başbakanlık koltuğuna oturmaması için yurt içinde ve dışında çok yoğun bir baskı vardı. Davutoğlu'nu istemeyenlerin temel argümanı; Türkiye'nin eksen kayması yaşadığı (Batı'dan Doğu'ya yöneldiği) ve Arap Baharı olarak adlandırılan süreçle birlikte çok stratejik hatalar yaptığı, dolayısıyla Türkiye'ye güç ve itibar kaybettirdiğiydi. Fakat Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti siyasetini yönlendiren diğer ileri gelenler böyle düşünmüyor olacaklar ki bütün bu baskılara ve eleştirilere rağmen Davutoğlu'nu Türkiye'nin en etkili makamına taşıdılar. Bu noktada uygulanacak siyaset anlamında “Yeni AK Parti”den söz edemeyiz. Yenilik; uzun zamandır AK Parti'yi yöneten, Türkiye'yi dönüştüren ve büyük seçim zaferleri kazanan kadroların artık perde önüne çıkmaları noktasında yaşanacaktır. Kısaca Davutoğlu'nun genel başkanlığa getirilişi, hem iç hem de dış siyasette bir kopuşun değil devamlılığın işaretidir.

 

Davutoğlu, Dışişleri Bakanı olması nedeniyle iç siyasete pek müdahil değildi. Ancak bu onun iç siyasetten kopuk olduğu manasına gelmemelidir. Davutoğlu, Irak Bölgesel Kürt Yönetimi (IBKY) ile kurduğu samimi ilişkilerle Çözüm Süreci'ne dışardan önemli katkıda bulundu. Herkes Davutoğlu'nun kitabi teorilerini katı bir şekilde pratiğe döktüğünü söylüyor ama bu çok doğru değil. Davutoğlu, gayet realist hareket ederek politikalarında değişikliğe gidebiliyor. Hatırlayınız Celal Talabani Irak’ta cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde kendisini desteklemeyen Davutoğlu'nu kastederek, “Yanlış ata oynadınız!” demiş ve Türkiye'ye kızgınlığını belli etmişti. Ama Davutoğlu o yanlıştan kısa sürede döndü ve IBKY'yi Türkiye'nin bölgedeki en önemli müttefiği haline getirdi. Talabani için merkez konumunda olan Süleymaniye'de ‘Kürtlerin Davosu’ olarak anılan toplantıya katılıp katılımcıları Kürtçe selamlamış ve ayakta alkışlanmıştı.

 

 

Dış politikada “hiperaktif” bir tutum sergileyeceğimizi düşündürüyor! Şaka bir tarafa, daha keskin hatlarla, daha radikal bir çizgi izleyeceğimizi tahmin ediyorum. Bu çizgiyi, Türkiye’nin uslu müttefik-cici çocuk dış politika anlayışından bunalmış olan genç, hırslı, yerinde duramayanların alkışlayacağı belli. Bu alkışa daha az gençlerin, orta yaşlılarla benim gibi yetmişini devirmişlerin de tempo tutacağını düşünüyorum. Ülkesinin sözü geçen etkili bir ülke olmasını kim istemez ki? Ama bir şartla: Yeni Başbakan’ın öngördüğü daha etkin bir “Yeni Türkiye” politikası bireylerin rahatını kaçırmamalı. Vadedilen “Yeni Türkiye”nin maliyeti ve dış dünyada yaratacağı homurdanmalar hane halkı bütçemizde kısıtlamaya yol açmamalı. Gerçekçi olalım: “Yeni Türkiye” gündelik hayatımızda maddi açıdan herhangi bir fedakârlığı gerektirmemeli, ekonomik zaafa neden olmamalı.

 

Ahmet Davutoğlu’nun iç siyaset alanındaki en önemli sınavı, 2015 genel seçimleri.  Bu seçimlerde bir bakıma Recep Tayyip Erdoğan’ın önceki seçim başarılarıyla yarışacak ve rüştünü ispat etmeye çalışacak. Seçimlere kadar mevcut iktisadi statükoya sert biçimde dokunmaması gerekiyor. Erdoğan’ın da bulunduğu konumda sorgulanmaması, yıpranmaması için Davutoğlu’nun seçim başarısına ihtiyacı var. Bu yüzden seçimlere kadar Erdoğan’ın da Davutoğlu’na çok fazla müdahale etmeyerek alan açması, iki aktörün de kısa vadeli çıkarınadır. Bu durumda 2015 genel seçimlerindeki muhtemel bir başarı, Davutoğlu ve Erdoğan kliklerinin güç paylaşımını kolaylaştırır.

Fakat siyaseti sadece rasyonel gereklilikler ve buna uygun adımlar olarak görmek hatalıdır. Algı meselesi de çok önemlidir. Erdoğan, en küçüğünden büyüğüne kadar her şeyi denetleyerek yolunu çizdi. “Denetimi yitirdiği, yalnız bırakıldığı, Davutoğlu’nun başka bir ajandası olduğu” türünden algılara kapılırsa, seçimlerden önce sert duygusal çıkışlarda bulunabilir. Bu da iki aktörün ve AK Parti’nin aleyhine sonuçlar doğurabilir. Seçimlerden önce iki aktör arasında gerginlik yaşanır ve seçimlerde nispeten başarısız olunursa, iki aktörün de aleyhine parti içi mücadeleler devri başlayabilir. Erdoğan ve Davutoğlu’nun seçimlere aralarında gerginlik yaşayarak gitmeleri ve Davutoğlu’nun seçim başarısı elde etmesi halinde ise Erdoğan’ın başkanlık sistemi hayalleri suya düşebilir. Dolayısıyla Davutoğlu ve Erdoğan’ın seçimlere kadar izleyecekleri siyaset, 2015 sonrasını da belirleyecektir.

Davutoğlu için en büyük belirsizlik ve risk, dış politika alanından gelebilir. Türkiye Ortadoğu’da yaşanan süreçlerde “bağımlı değişken” konumuna sürüklenme işaretleri veriyor. Suriye meselesi; Çözüm Süreci’ni de karmaşıklaştırıyor, PKK’nın silah bırakmasını zorlaştırdığı gibi uluslararası meşruiyetini de artırıyor. Türkiye’nin bölgesel istikrar için Avrupa Birliği ve ABD gibi güçlerle beraber hareket etmesi gerekiyor. Ankara’nın iddiasız ve belirlenen konuma çekilmesi, Davutoğlu algısını zayıflatır. Davutoğlu, küresel güçlerle beraber davranma zarureti ve “bölgesel güç Türkiye” algısı arasında denge tutturmak zorunda.

 

Adalet ve Kalkınma Partisi’ne (AK Parti) genel başkan olacak muhtemel adaylar, uzunca bir süredir, “Erdoğan’a ihanet” veya “Erdoğan’ın kuklası” ikilemine sokularak dillendiriliyordu. Dolaşıma giren bazı isimlere, Tayyip Erdoğan’la sembolize edilen AK Parti siyasetini değiştirme misyonu yükleniyor, bazıları da emanetçi olmakla itham ediliyordu. Ahmet Davutoğlu, bu ikilemi anlamsızlaştıran bir isim. AK Parti’nin süregelen siyasal çizgisini sürdürmeyi vadettiği gibi, emanetçi bir profile de oturmuyor. Genel başkanlığa önerilen adayların bir kısmı da, geçici genel başkanlığa veya başbakan-genel başkanlık ayrımına yol açacağı için AK Parti’de bir fetret oluşturma riski barındırıyordu. Davutoğlu, fetret ihtimalini, geçicilik durumunu ortadan kaldıran kalıcı bir tercihi temsil ediyor. Bu iki özelliği dolayısıyla, Davutoğlu ismi, AK Parti siyasetinin sahici ve kalıcı bir genel başkan üzerinden süreklileşerek kurumsallaşmasına işaret ediyor.

 

Davutoğlu, öncelikle, siyasi gündemin ilk sıralarında yer alan konu başlıklarını devralacak. Bu gündemin üst sıralarında, AK Parti’yi seçimlere hazırlamak, çözüm sürecini sürdürmek ve paralel yapıyla mücadele etmek yer alıyor. Davutoğlu, mesaisinin önemli bir kısmını bu konu başlıklarına ayıracak. Bir de, 2010 yılından bu yana, siyasetin eksenini belirleyen ve yeni Türkiye’yi inşa siyasetini yavaşlatan siyasal kutuplaşmayı yumuşatmaya önemli bir mesai ayırmak durumunda kalacaktır.

 

Davutoğlu’nu bekleyen bir diğer gündem başlığı, AK Parti’nin kimliğini inşa misyonu çerçevesinde içeriklendirmek olacak. Erdoğan döneminde, AK Parti kimliğinin koordinatlarını siyasal mücadele belirledi. Kurulur kurulmaz iktidara gelen, iktidarı boyunca da Türkiye’nin iç ve dış siyaset önceliklerini yeniden tanımladığı için sürekli mücadele etmek durumunda kalan AK Parti’nin kimliği, tabir yerindeyse, cephede oluştu. Davutoğlu, bu kimliği içeriklendirerek kalıcı ve inşa siyasetine uyumlu hale getirme misyonunu üstlenecektir.

Görüşler yazarlara aittir. Al Jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.