3

AK Parti için artık “hâkim parti” ifadesi kullanılıyor. Giderek büyüyen yeni orta sınıf sayesinde AK Parti’nin “hâkimiyetini” sürdüreceği yorumları yapılıyor. Sizce AK Parti, seçimlerdeki başarısını neye borçlu ve bunu daha ne kadar sürdürebilir?

Erdem İlter

Prof. Dr. Nur Vergin

Doç. Dr. Yüksel Taşkın

Yrd. Doç. Hatem Ete

7-8 yılını dolduran herhangi bir hükümetin kendi iktidarını pekiştirmesi kaçınılmazdır. Dolayısıyla AK Parti için kullanılan “hâkim parti” veya “hegemonik güç” tanımları bir gerçeğe tekabül ediyor. AK Parti her seçimden güçlenerek çıktı. 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde, bütün yolsuzluk operasyonları ve geniş muhalefet koalisyonuna rağmen aldıkları yüksek oy, Erdoğan'ın partinin gücünü artık konsolide ettiğini gösteriyor. AK Parti gücünü ülkedeki ekonomik istikrardan alıyor. İstikrar devam ettiği sürece AK Parti'ye oy verenler -partinin bazı politikalarından memnun olmasalar dahi- seçimlerinde ciddi bir değişime gitmeyeceklerdir. Orta sınıfın desteği burada elzem konumdadır. AK Parti sürekli ekonomik kalkınma politikası izleyerek onların desteğini arkasında tutmayı başarıyor. AK Parti'nin otoriterliği ve siyasetinden şikayetçi esnaf ve iş adamları dahi ülkede siyasi bir değişimi göze alamıyorlar.

 

Ekonomik istikrar devam ettiği sürece orta sınıfın ve orta sınıfa yükselmeye çalışan alt sınıfların desteği devam edecektir. AK Parti'nin gücü bu umudu diri tutmasında saklı. Refah, ülkenin çeperlerine sosyal hizmet olarak yayıldığı sürece bu destek sürecektir. AK Parti aynı zamanda insanlara bir kimlik veriyor. Daha doğrusu bugüne kadar doğrudan veya direk olarak devlet katında aşağılanmış, dışlanmış bir kimliği, iade-i itibarda bulunarak yeniden inşa ediyor. Bunun da mütedeyyinlerin gururunu okşadığını söylemek yanlış olmaz sanırım. Ayrıca ordunun siyaseten pasifleştirilmesi, Çözüm Süreci'nin getirdiği büyük faydalar da AK Parti'nin siyaseten iş yapma kapasitesine olan güveni arttırıyor.

 

AK Parti’nin “hâkim parti” olma niteliği 2011 seçimlerinde daha sonuçlar açıklanırken anlaşılmıştı zaten. Cumhurbaşkanı seçimlerinde de bu trendin kalıcı olduğunu gördük. Halkların Demokratik Partisi (HDP) hariç, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile birlikte tüm muhalefet partilerinin ortak “çatı” adayının oy oranının yüzde 38,44 olması seçmen kitlesinde AK Parti’nin bu hakim olma durumunun daha süreceğine işaret ediyor. AK Parti  toplumun kaale alınmayan katmanlarına statü kazandırdı, toplumun unutulmuşlarına umut verdi. Onları sadece ekonomik olarak memnun etmedi. Duygu dünyalarına da hitap etti, kültürel duruş ve özlemlerine karşılık verdi. Seçmeninin zihniyetiyle kavga etmedi, fikirlerini hor görmedi, ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştı. Evet, makarna kömürden duble yola, konuttan metroya, hastanelerin kapılarını açmaya kadar varan bir yarış... AK Parti, popülist bir siyaset anlayışının tüm gereklerine başvurdu. Saklanmadan, gizlemeden... Savaş veya Türkiye’yi de vuracak beklenmedik bir uluslararası ekonomik kriz olmaması halinde seçmen kitlesini tatmin etmeye devam edeceğini düşünebiliriz.

Yukarıda AK Parti’nin seçim başarılarının nedenlerine kısmen değindim. Bunlara ek olarak Kürt Sorunu’na geçmişteki merkez sağ partilere göre daha yumuşak yaklaşması ile Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) kendilerini yenileyememesini de ekleyebiliriz. Erdoğan, muhtemel güç odakları ve muhalefeti denetleme üzerine kurulu bir stratejiyle önemli seçim başarıları elde etti. Bu tarz Erdoğan’a göre olabilir ama Davutoğlu’nun aynı yoldan başarılı olması zor görünüyor.

 

Davutoğlu ancak daha rasyonel, ona daha tanıdık bir demokratikleşme söylemiyle başarı kazanabilir. Bunu yaparken, iktisadi alandaki istikrarı koruması elzemdir. Erdoğan’ın sırrı da budur zaten: “Ekmek ve istikrar”. Davutoğlu ise “ekmek ve istikrar için daha fazla özgürlük” anlayışı üzerine strateji kurmalıdır. Bunu yapmaz ve duygulara hitap eden bir İslamcılıkla Erdoğan’ın yolundan giderse, muhalefet er geç toparlanır ve Türkiye’nin ihtiyacı olan demokratikleşme projesini savunmaya başlar. AK Parti’nin bizatihi güçlendirdiği muhafazakar orta sınıflar da, “istikrar için daha fazla özgürlük” ihtiyacını kavrıyorlar. Aslında “muhafazakar modernler” olarak tarif edilen ve AK Parti ile yükselişe geçen eğitimli kesim, Davutoğlu ile ortak dil yakalamaya çok daha yatkın.

 

AK Partili seçmenler, iktidar sayesinde önemli kazanımlar elde ettiklerinin farkındalar. Olumsuz gelişmeler gözlemleseler bile, AK Parti’nin etkin bir siyasi aktör olarak devamını arzuluyorlar. Fakat her devirde olduğu gibi, yeni kazananlar zamanla istikrar ihtiyacını net biçimde hissederler. AK Parti seçmenleri de partinin iç ve dış siyasette daha ılımlı ve uzlaşmacı bir çizgiye yönelmesini arzu ediyorlar. Davutoğlu’nun bu ihtiyaca göre kişisel tarzını inşa edip edememesi, sadece kendi kaderi açısından değil, AK Parti’nin yeni dinamikleri yakalayarak yenilenebilmesi açısından da önemlidir.

 

 

 

Siyaset bilimi literatüründe, çok partili bir siyasal sistemde, serbest ve adil seçimler sonucunda 3-4 seçim üst üste zafer kazanan siyasi partiye hâkim parti deniyor. Hâkim partiler, genellikle siyasetin ve siyasi partilerin, rejim değişikliği, kurtuluş savaşına önderlik etme, ülkenin siyasi rotasını değiştirme gibi tarihsel bir misyon üstlenmek durumunda kalınan ülkelerde görülüyor. AK Parti’nin uzun süreli iktidarı da, üstlendiği misyon da bu tanıma uyuyor. AK Parti, siyasal sistemi demokratikleştirme, toplum-siyaset-devlet arasındaki ilişkileri normalleştirme, toplumsal barışı sağlama misyonuna talip olduğu ve toplum tarafından da bu misyona uygun görüldüğü için desteğini artırarak, iktidarını koruyor.

 

Hâkim partiler, misyonlarını tamamladıklarında veya muhalefet partileri çeşitli sebeplerle -birleşme, misyona talip olma, vs.- güçlendiğinde iktidarlarını kaybederler. AK Parti, henüz üstlendiği misyonu tamamlamış değil. Vesayeti tasfiye etme misyonunun yerine ikame ettiği yeni Türkiye’yi inşa misyonu bugünden yarına tamamlanacak bir misyon değil. Muhalefetin AK Parti karşısında birleşme teşebbüsleri ise, 12 Eylül referandumu ve 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin de gösterdiği gibi muhalefet aleyhine bir sonuç doğuruyor.  Muhalefeti güçlendirebilecek bir diğer dinamik, demokrasi ve değişim misyonuna talip olmak olabilir ama muhalefet -yürüttüğü değişime direnç siyaseti dolayısıyla seçmeninden destek aldığı için- bu misyonu üstlenebilecek durumda değil.

 

Görüşler yazarlara aittir. Al Jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.