TÜRKİYE
Türkiye'nin doping sorunu ne boyutlarda? Son yıllarda büyüdü mü yoksa sadece daha görünür mü oldu? Dopingle mücadeleden sorumlu kurumlar işlerini layıkıyla yapıyor mu?

© 2014 Al Jazeera Media Network

 

2013'te Spor Bakanı koltuğunda oturan Suat Kılıç’a göre Türkiye’de “doping konusunda patlama var diyemeyiz.”

 

Kılıç, eskisinden daha çok vakayla karşılaşılmasını, dopingle daha iyi mücadele edilmesine bağlıyordu:

 

“Esasında son dönemde karşılaşılan vakalar, doping kullanımının arttığına işaret değil, doping kullanımının yakalandığının işaretidir. Çünkü ne kadar sıklıkla numune alırsanız, doping veya yasaklı madde kullananları o kadar büyük sıklıkla yakalama ihtimaliniz artar.”

Aslında 2013, Türkiye’de doping testleri için en çok numune alınan yıl değildi. Son on yılın beşinde 2013’ten (25 Kasım itibarıyla) daha çok numune toplanmıştı.

 

Fakat Kılıç 2012’den önce yapılan testlere güvenilemeyeceğini savundu. 2012'yi özellikle işaret etti. Çünkü Türkiye'de dopingle mücadeleye öncülük eden, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK) bünyesindeki Dopingle Mücadele Komisyonu, 2011 sonunda kuruldu. 2012, komisyonun tamamında görev yaptığı ilk yıldı.

 

Bundan önce doping testleri için numuneleri sadece federasyonlar alıyordu. Numune alımından önce sporcular ve kulüpler haberdar ediliyordu. Yani sporcuların doping kontrollerine karşı önlem almaları daha kolaydı.

 

Kılıç bunu da göz önünde bulundurarak Dopingle Mücadele Komisyonu'nun kuruluşundan önce yapılan testlere

güvenilemeyeceğini ima etti. Hatta 2013'ün Aralık ayında bir itirafta bulundu:

 

“Şu ana kadar sistemli bir göz yumma vardı.”

 

Ancak bu bilgi dopingde patlama olmadığını kanıtlamaya yetmiyor. Aksine, rakamlar 2013'te doping vakalarında büyük bir artış olduğunu gösteriyor.

 

TMOK Dopingle Mücadele Komisyonu, 2013'te sporculardan 1870'e yakın numune topladı ve 174 doping kural ihlali belirledi.

 

Önceki yıl ise 474 numune almış, 25 doping kural ihlali belirlemişti. Yani ihlallerin alınan numunelere oranında, bir yılda yaklaşık iki kat artış oldu.

 

BÜYÜK VAKALAR

 

2013'te doping sorunu yaşayan Türk sporcuların en önemlilerinden biri Aslı Çakır Alptekin'di.

 

Çakır Alptekin 2012 Londra Olimpiyatları'nda 1500 metre şampiyonu oldu. Türkiye’ye atletizmde ilk

olimpiyat altınını kazandırdı.

 

Ancak 2013'te biyolojik pasaportunda anormal kan değerlerine rastlandı. Uluslararası Atletizm

Federasyonları Birliği (IAAF), ünlü sporcunun

lisansını askıya aldı.

 

Türkiye Atletizm Federasyonu ise Çakır Alptekin’in “anti doping kuralına aykırı hareket etmediği” için cezalandırılmasına gerek duymadığını açıkladı.

 

Bunun üzerine IAAF temyiz için Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi (CAS)'a başvurdu.

 

Çakır Alptekin 2004 Dünya Gençler Şampiyonası'nda dopingli olduğu belirlenince iki yıl men cezası almıştı. 28 yaşındaki sporcu ikinci kez dopingden suçlu bulunursa atletizmden ömür boyu men edilecek.

 

1998

Hasan Şaş

Galatasaray formasıyla 2000’de UEFA Kupası ve UEFA Süper Kupası’nı kazandı. Doping testinde fenilpropanolamine rastlandığı için altı ay ceza aldı.

2005

Halil Mutlu

Halterde 1996, 2000, 2004 Olimpiyat Şampiyonu. Beş dünya, altı Avrupa şampiyonluğu, iki dünya ikinciliği var. Avrupa Şampiyonası'nda nandrolone adlı doping maddesini aldığı belirlendi. Uluslararası Halter Federasyonu iki yıl men cezası verdi.

2007

Süreyya Ayhan

1500 metrede 2002 Avrupa Şampiyonu, 2003 Dünya İkincisi. 2004 Olimpiyatları öncesi doping kontrolünde numune vermediği için ceza aldı. 2007'de verdiği numunede ise steroide rastlandı. Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi (CAS), ikinci ihlalden sonra, 2009'da ömür boyu men cezası verdi. Sporcu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurdu. Dosya henüz sonuca bağlanmadı.

 

 

2011

Nurcan Taylan

2004 Olimpiyat Şampiyonu halterci. Türkiye’ye olimpiyatlarda altın madalya kazandıran ilk kadın sporcu. Ayrıca bir dünya, altı Avrupa şampiyonluğu var. Doping testinde metandienon aldığı belirlendi. Uluslararası Atletizm Federasyonu iki yıl men cezası verdi.

 

 

 

2011

Eşref Apak

2004 Çekiç Atma Olimpiyat İkincisi. Avrupa Takım Şampiyonası'ndan sonra doping testi pozitif çıktı. Türkiye Atletizm Federasyonu iki yıl men cezası verdi.

 

 

 

 

2013

Hidayet Türkoğlu

Amerikan Profesyonel Basketbol LigiNBA’de Orlando Magic forması giydiği dönemde sporcunun doping testinde metenolon belirlendi. NBA, Türkoğlu’nu 20 maçtan men etti.

 

 

2013

Nevin Yanıt

2010 ve 2012’de 100 Metre Engelli Avrupa Şampiyonu. 2013'te, Almanya'da, doping testi pozitif çıktı. Türkiye Atletizm Federasyonu iki yıl men cezası verdi. Spor Genel Müdürlüğü Tahkim Kurulu, numunede birden fazla yasaklı maddeye rastlandığı gerekçesiyle cezayı iki yıl altı aya uzattı.

 

2013

Ali Gürbüz

2011 ve 2012’deki gibi Kırkpınar Yağlı Güreşleri’nde başpehlivan oldu. Ama güreşlerden sonra yapılan testlerde iki doping maddesine rastlandı. 2013'te aldığı altın kemeri iade etti.

 

NE KADAR YAYGIN?

 

2013'te Türkiye'yi doping sorunuyla

yüzleşmeye iten tek neden en 'başarılı'

sporcularının doping yaptığının ortaya çıkması değildi. Medyada yer alan birçok haberde ülkenin 'doping cenneti'ne dönüştüğü iması vardı. Bu imanın dayanaklarından biri İtalyan yürüyüşçü Alex Schwazer’ın açıklamasıydı.

 

Schwazer'ın iddiası

 

2008'de Olimpiyat şampiyonu olan Schwazer, 2012 Londra Olimpiyatları'nın başlamasına

günler kala dopingli çıktı. Testinde EPO'ya

rastlandı. İtalyan dopingle mücadele yetkilileri, ülkenin madalya umudu olan sporcuya üç buçuk yıl men cezası verdi.

 

Türkiye'de daha çok ilgi çeken ise Schwazer'ın doping maddesini nasıl aldığına ilişkin

açıklamasıydı:

 

“Antalya'ya gittim, kasada nakit ödeme yaptım ve reçete falan göstermedim.”

Öğrenci tezi

 

Türkiye'de doping maddesi bulmanın fazla kolay olduğu şüphesini körükleyen bir başka haber, iki üniversite öğrencisinin 2013'te yaptıkları bir tez araştırmasıyla ilgiliydi.

 

Anadolu Ajansı’nın haberine göre Hacettepe Üniversitesi öğrencileri Kevser Çiftçi ve Tuğba Köksal, Ankara'daki eczanelere girip EPO istemiş, 150 eczaneden 127'si reçete sormadan ilacı getirebileceklerini söylemişti.

 

Türk Eczacıları Birliği Genel Sekreteri Harun Kızılay bu haberin gerçeği saptırdığını savundu.

 

 

 

 

 

 

Türk Eczacıları Birliği, reçetesiz ilaç satma ve benzer kural ihlallerini cezalandırıyor. Birliğin Haysiyet Divanı suçlu bulduğu eczacılara uyarı, para, hatta 180 güne kadar meslekten men cezası verebiliyor.

 

Birlik Başkanı Kızılay 2013'te en az üç eczacının bu şekilde cezalandırıldığını söyledi.

 

Muhabirimiz kolayca satın aldı

 

Eczanelerde bu tür kural ihlallerine bir yılda sadece birkaç eczacının cezalandırmasını gerektirecek kadar nadir mi rastlanıyor? Bunu Antalya'da test ettik.

 

Al Jazeera muhabirinin gazeteci kimliğini açıklamadan yaptığı araştırma, sorunun daha  büyük olabileceğini gösteriyor.

 

Muhabirimiz 2014 Ocak'ında Antalya'da başvurduğu altı eczanenin ikisinden, bir gün arayla, EPO içeren birer kutu ilaç satın aldı.

 

Eczanelerden biri, aslında reçetesiz satış yasak olduğu için bir seferde üç kutudan fazla satış yapmasının tepki çekebileceğini söyledi. Ancak ikişer gün arayla, üçer kutu satabileceğini bildirdi.

 

Diğer eczacı ise bir seferde istendiği kadar satış yapabileceğini söyledi.

 

 

Spor salonları

 

Doping, amatörlerin müdavimi olduğu spor salonlarında da sıradanlaşmış. İstanbul’un en merkezi semtlerinden Kadıköy’de spor salonu işleten Hasan Murat Adatepe, hem amatörlerin hem de kendisi gibi profesyonel vücut geliştirmecilerin dopingle ne kadar iç içe yaşadığını anlattı.

Özel spor salonlarının denetiminden her ilde, Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü sorumlu.

 

İstanbul'daki müdürlük, tüm ildeki spor salonlarını üç ayda bir heyet ziyaretleriyle denetliyor.

 

Bu kurumda çalışan Uzman Özge Çankaya, bugüne kadar İstanbul'daki hiçbir spor salonunda doping maddesine rastlamadıklarını söyledi.

 

Çankaya'nın verdiği bilgiye göre uzmanlar, salonlarda ilaç olmasa da protein tozu ya da tableti gibi Tarım veya Sağlık Bakanlığı’nın onayıyla satılan ‘gıda takviyeleri’ne rastlıyor. Kutuları açık olmadığı sürece, bunların satışı engellenmiyor.

 

Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüklerinde, özel olarak spor salonlarında doping maddesi kullanımının önüne geçmek için çalışan bir şube ise yok.

 

TÜRKİYE'DE DOPİNGLE MÜCADELE

 

Türkiye'de dopingle mücadele çalışmalarına Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK)'a bağlı Dopingle Mücadele Komisyonu öncülük ediyor.

 

Komisyon, WADA'nın Türkiye'de tanıdığı tek dopingle mücadele organı. 2011'de kuruldu. Bütçesinin tamamını Spor Bakanlığı karşılıyor ama özerk bir yapısı var.

 

Federasyonlar

 

Ulusal spor federasyonları dopingle mücadeleyi destekliyor. TMOK, 2011’de federasyonlara bir dopingle mücadele talimatı gönderdi. Federasyonların çoğu bu talimata uymayı kabul etti.

 

Önemli bir istisna Türkiye'deki en popüler sporun yöneticileri. Türkiye Futbol Federasyonu, doping kontrolünü kendi yöntemleriyle yapmayı seçti. Bu seçimin nedenini federasyon yetkililerine sorduk ama bir cevap alamadık.

 

Federasyonların dopingle mücadelede kilit rolleri var. Türkiye’de doping yapmak kanunen suç değil. Sporcular, doping kurallarını ihlal ettikleri şüphesi ortaya çıktığında, bağlı oldukları federasyonun disiplin kurulunda yargılanıyor. Peki federasyonlar kendi sporcularını cezalandırmaktan kaçınıyor olabilir mi?

 

İstanbul Barosu’nda Spor Hukuku Komisyonu başkanlığı yapan avukat Alpay Köse'ye göre evet, böyle bir sorun var:

 

“Hükümler, federasyonlarca seçilmiş ve kaderleri federasyonların iki dudağı arasında olan yargı kurulları tarafından veriliyor. Kurullar, federasyonlar nasıl isterse öyle karar veriyor.”

 

TMOK Başkanı Uğur Erdener de böyle bir sorun olduğunu kabul ediyor:

 

“Bu (sorunu çözmek) zaman alacak. Alışkanlıkları bıçakla keser gibi bir anda düzeltemeyiz. Altı ay, sekiz ay öncesine kadar federasyon yönetimleri bizi spor dallarını bitirmekle, üzerlerine çok gitmekle suçlarken bugün Meclis bünyesine bir doping araştırma komisyonu oluşturuldu... Gelinen noktada federasyonlarımız şunları biliyor: Birincisi, artık bunun toleransı yok. İkincisi, 1 Ocak 2015'te yürürlüğe girecek yeni Dünya Dopingle Mücadele Kuralları ile birlikte birçok şey değişecek. Cezalar çok daha ağırlaşacak... Bunların hepsini birleştirdiğimizde ben 2014'te dopingin ülke gündeminden çıkacağını düşünüyorum. Bu bizim çok ciddi bir ayıbımızdı.”

 

Köse bu sorunun aşılması için sportif yargı düzeninin kökten değişmesi gerektiğini savunuyor. Önerisi Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi (CAS)'a benzer, federasyonlara ya da Spor Genel Müdürlüğü'ne bağlı olmayan, özerk bir mahkeme kurulması.

 

“Tüm sportif uyuşmazlıklarla ilgilenen, bazı alt daireler şeklinde çalışan, yaptırım gücü olan, tarafların kendi hakemlerini seçebildikleri bir kurum olmalı. Kendine ait bir bütçesi ve kendine ait bir sekreteryası da olması gerekiyor ki adalet ve bağımsızlık sağlanabilsin. Tabii ki kararları da normal mahkeme kararları gibi uygulanabilir olmak zorunda.”

 

Resmi kurumlar

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne bağlı Sporda Doping

Sorununu Araştırma Komisyonu 2013'te kuruldu.

Komisyonun amacı bu sorunu araştırmak ve bir “yol

haritası” ortaya koymak.

 

Devletin dopingle mücadeledeki sorumluluğu,

Türkiye'nin 2007'de imzaladığı UNESCO (Birleşmiş

Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü) Sporda

Dopinge Karşı Uluslararası Sözleşme'sine dayanıyor. Bu sözleşme gereği devletin dopingle mücadele

kurumlarını desteklemesi gerekiyor.

 

2002'den beri iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) de 'dopinge karşı sıfır tolerans' politikası

benimsedi.

 

AKP hükümeti, sporcuları para için doping yapmaya yöneltmekle eleştirilen, devletin başarılı sporculara verdiği ödüllerin miktarını azalttı.

 

2013'ün Aralık ayında yapılan yönetmelik değişikliğiyle örneğin olimpiyatlarda birinci olan sporcuya iki bin yerine bin, ikinci olana bin 500 yerine 600, üçüncü olana bin yerine 300 Cumhuriyet altını karşılığı para ödülü verilecek.

 

Ayrıca dopingli olduğu belirlenen sporcular, önceden hak kazandıkları ama henüz verilmeyen ödüllerini de alamayacaklar.

 

Laboratuvar

 

Türkiye'de dopingle mücadele eden bunca kurum

bulunmasına rağmen ülkenin doping numunelerini

uluslararası standartlarda test edebilecek bir

laboratuvarı yok. Numunelerin güvenle test

edilebilmesi için yurt dışına, WADA'nın akreditasyonuna (denklik belgesine) sahip laboratuvarlara gönderilmesi gerekiyor.

 

Dünya çapında WADA akreditasyonuna sahip 32 doping kontrol merkezi var.

Avustralya, Avusturya, Belçika, Kanada, Çin, Kolombiya, Küba, Fnlandiya, Fransa, Almanya (Köln), Almanya (Kreischa), İngiltere, Yunanistan, Hindistan, İtalya, Japonya, Kazakistan, Güney Kore, Meksika, Norveç, Portekiz, Polonya, Güney Afrika Cumhuriyeti, Romanya, Rusya, İspanya (Barcelona), İspanya (Madrid), İsveç, İsviçre, Tayland, ABD (Los Angeles), ABD (Salt Lake City)

Hacettepe Üniversitesi Türkiye Doping Kontrol Merkezi bir dönem WADA akreditasyonuna sahipti. Fakat 2006'da aldığı akreditasyonu 2011'de kaybetti. Sorun laboratuvarın yanlış tespitleriydi.

 

 

 

Taurasi Skandalı

 

Hacettepe Üniversitesi Türkiye Doping Kontrol Merkezi'nin WADA akreditasyonunun iptaline neden olan, 2010'daki Diana Taurasi skandalıydı. Merkez, o dönem pek çoklarınca dünyanın en başarılı kadın basketbolcusu olarak görülen, Fenerbahçe'nin ABD'li oyuncusu Taurasi'nin dopingli olduğu sonucuna ulaştı. Taurasi'nin hem A hem de B numunesinde modafinil maddesi belirlenmişti. Ancak sporcunun Almanya'da yaptırdığı test negatif çıktı, yani dopingli değildi.

 

Sonunda, Hacettepe laboratuvarı da hata yaptığını kabul etti. Ancak kurum bundan hiç kimseyi sorumlu tutmadı. Sadece laboratuvarın başında bulunan

Nursabah Elif Başçı “sorumluluğu üstlendi” ve istifa etti.

 

Kurumun yeni başkanı Ahmet Başaran'a göre o dönem hem idari hem de deneysel hatalar yapılmıştı. Deneysel hatalardan biri, kullanılan yöntem nedeniyle, şüphe edilen maddenin iyi ayrılamamasıydı. Bir diğeri, bu yöntemde ısrar edilmesi. İdari hata ise kamuoyunun, test edilen sporcunun kimliğini öğrenmesiydi. A numunesine yapılan analizin sonucu Basketbol Federasyonu’na bildirildikten sonra Taurasi adı deşifre oldu.

 

 

 

Hacettepe laboratuvarı WADA akreditasyonunu kaybedince Türk sporcuların doping testlerinin çoğu Yunanistan’da yapılmaya başladı.

 

Merkez bugünlerde yeniden akreditasyon almaya çalışıyor. Ancak kurumun başkanı Ahmet Başaran, işletme yapılarının yeni Taurasi vakalarına  neden olabileceğini söylüyor.

 

Başaran, bütçelerini birkaç farklı kaynaktan almalarından ve kendilerine göre planlama yapamamalarından rahatsız:

 

“Çok büyük miktarlarda harcamalarımız oluyor. Cihazların belli sürelerle yenilenmesi gerekiyor. Yurt dışındaki laboratuvarlar sürekli kendilerini yenileme şansına sahip. Biz Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın

bütçesinden cihaz alabiliyoruz. Hacettepe’nin

bütçesinden de personel giderlerimizi ve sarf

malzemelerini karşılıyoruz. Bu pek verimli olmuyor. Yani hem maddi hem idari sıkıntılar var.”

Çıkış yolu hangisi?

 

Öyle anlaşılıyor ki Türkiye'de sporcuları doping

yapmaktan caydıracak koşullar henüz yeterince

oluşmuş değil.

 

Doping maddesi bulmak kolay. En sık rastlanan

doping maddeleri, reçete göstermeden eczanelerden alınabiliyor.

 

Doping kontrolleri iki yıl öncesine kadar spor bakanının bile güvenemeyeceği yöntemlerle yapılıyordu.

 

Dopingle mücadele yetkilileri, federasyonların

dopingli çıkan sporcularına ceza vermekten kaçındığını düşünüyor.

 

Bununla birlikte, doping yapan sporcuların önünde iki büyük engel var: Biri, Dopingle mücadelede uluslararası standartları belirleyen Dünya Dopingle Mücadele Ajansı (WADA). Diğeri ise WADA ile iş birliği içinde çalışan TMOK Dopingle Mücadele Komisyonu.

 

Ancak bu kurumların faaliyetleri de eleştiri

konusu. Örneğin, 2013'te Atletizm Milli Takımlar Başantrenörlüğü görevine son verilen Muharrem Or, son zamanlarda çok sayıda dopingli sporcunun bu komisyon sayesinde yakalandığını kabul ediyor ama bunun, komisyonun başarısını değil, yöntemlerinin yanlışlığını gösterdiğini düşünüyor:

 

“Bir geçiş süreci yaşanabilirdi. Polisiye filmlerdeki gibi baskınlarla, sadece yakalama endeksli olarak çalışıldığı için aniden bir patlama oldu. Dünyanın hiçbir yerinde, kendi ülkesinde bu kadar sporcu yakalayan bir kuruluş yoktur. Şu an herkeste bir korku var. Tedirginlik var... WADA adına hareket ettiğini iddia edenler bana göre yanlış kurallar uyguluyorlar. Kraldan çok kralcı davranıyorlar.”

 

Türkiye'nin doping sorununu yakın zamanda çözüp çözemeyeceği sorusunun cevabı tam da bu şikayette

gizli olabilir. Dopingle mücadelede uluslararası

standartlar mı benimsenecek, yoksa 'Türkiye'ye has' bir yöntem mi?

 

Uluslararası standartlar henüz doping sorununu çözmeye yetmedi, sürekli güncellenmeleri gerekiyor. Ama en azından bu standartlar daha sağlıklı nesiller yetiştirmek, spor dünyasında saygın bir yer edinmek isteyen ülkelere yol gösteriyor.