Loading...

IRKÇILIK MI, İHMAL Mİ?

Almanya yeni Nazilerle
yüzleşemiyor

8’i Türk 10 kişiyi öldüren ırkçı bir örgüt...

Ölü bulunan son gizli tanık… “Alman yakından ateş etmez” denilen devlet raporları…

Al Jazeera, Almanya’da 1 yıldır süren neo-Nazi davasını araştırdı, kurban
yakınlarını dinledi, ihmallerin izini sürdü.

hirsiz

4 Kasım 2011’de Almanya’nın Eisanach kentinde sıradan gibi görünen bir hırsızlık vakası yaşandı. Polisin izini sürdüğü hırsızlar bir karavanda sıkıştırıldı. Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhardt adlı iki kişi önce polise ateş ettiler sonra da silahla öldürülmüş halde bulundular. Polis intihar ettiklerini açıkladı.

Patlayan silahlar aslında Almanya’nın 1948’den beri üzerinden silkip atmaya çalıştığı ırkçılık tarihine doğru ateşlenmişti.

Yanan karavan 13 yıldır arkasında başka nedenler aranan cinayetlerin ırkçı motiflerle işlendiğini gösteriyordu. Karavan aslında milyonlarca Türkün ve diğer göçmen kökenlilerin ağzında kötü bir tat bırakan neo-Nazilerin kara kutusuydu.

Karavanda polis memuru Michele Kiesewetter cinayetinde kullanılan silah bulundu. Saatler sonra 13 yıl geriye giden bir dizi cinayetin ‘görünen sorumlularını’ bulmaya yetecek kadar ayrıntılar ortaya dökülmeye başladı. Eisanach’a 200 km uzaklıktaki Zwickau’da ateşe verilen bir evden Mundlos ve Böhnhardt’ın sahte kimlikleri çıktı.

Evi ateşe verip kaçan Beate Zschape ise avukatının telkinleriyle polise teslim oldu.

Zscchape’nin teslim olmasıyla Almanya’da son dönemde işlenen bazı cinayetlerle ilgili her şey başa sarmaya başladı. Zschape, Mundlos ve Böhnhardt’ın geride bıraktığı her ayrıntı, Alman medyasının yıllarca ‘Dönerci Cinayetleri’ olarak etiketlediği ve Türkleri hedef alan cinayetleri aydınlatıyordu.

Zschape’nin yakmaya kalkıştığı evde susturuculu CZ 83 tabanca bulununca 13 yıllık hafıza tazelendi. Zira tarihe ‘Dönerci Cinayeti’ olarak sıkılan kurşunlar bu silahtan çıkmıştı. Cinayetin hemen ardından çekilmiş görüntüler DVD’lere aktarılmıştı.

beate_zschaepe
hirsiz


Beate Zschape, Uwe Mundlos, Uwe Böhnhardt’ın Nasyonel Sosyalist Yeraltı (NSU) adlı bir neo-Nazi örgütünün üyesi oldukları anlaşılırken, 9 gün sonra örgütün üyesi olabileceğinden şüphelenilen Holger G. Tutuklandı. 24 Kasım’da NSU’nun 3 aktif katil ve bir destekçiden ibaret olmadığını gösteren yeni kanıtlar ortaya çıktı. Aynı gün Andre E. ve Grabow E. tutuklandı.

Ve Almanya’nın en büyük Neo-Nazi davası 6 Mayıs 2013’te başladı.

NSU altında hep başka nedenler aranan, Alman devleti, polisi, kamuoyu ve medyasının gözünü hep başka yöne çevirdiği 13 yılda 28 farklı suç işlemişti. 8’i Türk 10 cinayet, Türkleri hedef alan 2 bombalı saldırı ve 15 silahlı soygun ve bir kundaklama...

2004 yılında Köln’de tüm dükkanların Türk olduğu Keupstrasse’de düzenlenen bombalı saldırıda 20’den fazla Türk göçmen ağır yaralandı.

Zschape, Mundlos ve Böhnhard üçlüsü destekçilerinin de yardımıyla 13 yıl yer altında yaşadı. Alman istihbarat birimi bu sürede hiçbir şey fark etmedi.

NSU Neden Keupstrasse'yi seçti?

Sokaktaki dükkanların isimlerine bakmak yeterlidir.

resim

Dava cevaplardan çok yeni soru işaretleri getirdi. Şu ana kadar 11 sanık, 80 müşteki ve 600 tanık duruşmalara katıldı. NSU’yu desteklemekle suçlanan Holger C. ve Carsten C.’nin ifadelerinden karavanda ölü bulunan Mundlos ve Böhnhard’ın cinayetleri işlerken hayattaki Beate Zschape’nin dışarda onların ihtiyaçlarını tedarik ettiği sonucu çıkıyor. Tanıklardan biri Mundlos ve Böhnhardt’ı yanlarında başka bir erkekle pencereden kaçarken gördüğünü söyledi.

Bu da NSU’nun sanılandan çok daha fazla destekçisi olduğunu düşündürtüyor. Ayrıca örgütün profesyonelce hazırlanmış sahte kimlikler ve pasaportlarla yıllarca ortalıkta dolaşıp kan dökmesi de neo-Nazi’lere devlet içinde istihbarat desteği olabileceği yönünde kuşkuları artırıyor.

Almanya’da yaşayan Türklere göre, Mundlos ve Böhnhardt’ın ölümü, Zschape’nin de yakalanmasıyla örgütün çökertildiğini, neo-Nazi tehlikenin ortadan kalktığını düşünmek de yanıltıcı olabilir. Zira dava başladıktan sonra davacıların Münih’teki avukatlarının birinin kapısında insan pisliği bulundu. Cumartesi günü de tanıklardan biri daha ifade vermeden evinde ölü bulundu. Ayrıca, neo-Nazilerin yoğun destek bulduğu Thrüngen ve Saksonya eyaletlerinde kendilerini Nasyonel Sosyalist olarak tanıtan bir sürü dernek var. Türkler aşırı radikal ve saldırgan üyeleri bulunan bu derneklerin yasaklanmasının neo-Nazilerin sempatizan toplamasının önüne geçilebileceğini düşünüyor.

Örgütün Görünen ve Görünmeyen Yüzleri

Kurbanlar

Süleyman Taşköprü

31 yaşındaki Süleyman Taşköprü, Hamburg’da arkadaşının manav dükkanında bir günlüğüne çalışmaya gitti. Kafasından üç kurşunla öldürüldü. Failler daha önceki cinayetlerdeki gibi CZ 83 tabanc kullandı. Alman medyası ve polisi Süleyman Taşköprü’nün kara para aklamadan, PKK üyeliğine hatta aile içi hesaplaşmaya biten mafya ilişkilerine kadar birçok iddia ortaya attı. Aile paramparça oldu.

Yunus Turgut

Aşırı sağcıların yoğun destek bulduğu Rostock’ta kafasından 3, bacağından tek kurşunla vurularak öldürüldü. Turgut Hamburg’da kaçak göçmen olarak yaşıyordu. Rostock’ta bir arkadaşını ziyarete gitmişti. Rostock polisi bu cinayetle Hamburg’daki Süleyman Taşköprü cinayetini ilişkilendirmeye çalıştı. Alman polis ve medya tarihine ‘kara leke’ olarak geçen ‘Dönerci Cinayetleri’ kavramı da Mehmet Turgut cinayetinden sonra kullanılmaya başlandı. Oysa öldürülenlerden sadece biri dönerciydi.

Mehmet Kubaşık

Dortmund’da 4 Nisan 2006 günü öğleden sonra işlettiği büfede öldürüldü. Kubanların çoğu gibi Kubaşık da başından vuruldu. Kahramanmaraş-Pazarcık doğumluydu. O öldürüldükten sonra büfe kapandı. Aile zor durumda kaldı. Geride bıraktığı eşi ve üç çocuğu işsizlik yardımıyla hayata tutunmaya çalışıyor.

Enver Şimşek

38 Yaşındaki Enver Şimşek Nürnberg’de çiçek satıyordu. 9 Eylül 2002’de iki silahlı kişi tarafından çiçek dağıttığı aracın içinde vuruldu. Ağır yaralanan Şimşek 2 gün sonra hastanede hayatını kaybetti. Enver Şimşek, NSU’nun ilk kurbanı oldu. Şimşek’i öldüren silahlardan biri sonraki 9 ayrı cinayette de kullanıldı. Şimşek’in dükkanı, Weimar döneminde Nasyonel Sosyalistlerin yükselişinde pay sahibi olan paramiliter örgüt Fırtına Bölüğü’nün (SA) eski kışlasına çok yakın bir yerdeydi.

Abdurrahim Özüdoğru

13 Temmuz 2001’de başına yakın mesafeden ateş edilerek öldürüldü. Silahlardan biri Enver Şimşek cinayetinde de kullanılmıştı. Metal işçisi olan Özüdoğru ek iş olarak tuhafiye dükkanı işletiyordu. Cesedi dükkanın penceresinden bakan biri tarafından tesadüfen fark edildi. Özüdoğru’nun dükkanı da Nazi Almanya’sında Hitler’in kişisel muhafızlığını yapan SS tugaylarının kışlasına çok yakın bir noktadaydı. Mehmetçik Vakfı için arkadaşlarından para topladığı söylendi Cinayet PKK’nın işi dendi. Enver Şimşek cinayetinde kullanılan silahla vurulmasına rağmen bu ayrıntının üstüne gidilmedi.

İsmail Yaşar

9 Temmuz 2005’te NSU’nun sessiz silahları Nürnberg’de üçüncü canı aldı. Kebap salonunda vurulan 50 yaşındaki İsmail Yaşar vücudundaki 5 kurşun yarasıyla ölü bulundu. Yaşar Türkiye’ye kesin dönüş hazırlığı yapıyordu. Yaşar’ın kebap salonu Nazilerin parti kurultayı yaptığı yere 500 metre mesafedeydi. Bu durum Yaşar’ın tesadüfen seçilmiş bir kurban olmadığı izlenimini doğurdu.

Halit Yozgat

Almanya’daki Türk toplumu daha Mehmet Kubaşık’ın yasını tutarken, 6 Nisan 2006’da Halil Yozgat’ın ölüm haberi geldi. Kassel’de sahibi olduğu internet kafede öldürüldü. O da başından vuruldu. Yozgat’ın ölümü arkasında ilginç sorular bıraktı. Zira bir Alman istihbarat ajanının da cinayet sırasında internet kafede olduğu ortaya çıktı. Ajan,cinayet sırasında izin isteyip kaçtığını söyledi. Ama daha sonra ifadesini değiştirdi ve tanık olmaya karar verdi. İstihbarat elemanının bu cinayetle ilgili çelişkili ifadeleri Alman istihabaratının NSU’yu desteklediğine dair kuşku uyandırdı.

Theodoroz Boulgarides

NSU, Münih’te Boulgarides’, 15 Haziran 2005’te öldürdü. İki kızı vardı. Yunan kökenli Boulgarides, NSU’nun hedef aldığı ilk Türk olmayan kurbandı. Ancak neo-Nazilerin onu da Türk zannederek öldürdüğü yönünde yaygın bir kanaat var.

Habil Kılıç

29 Ağsutos 2001’de Münih’teki manav dükkanından öldürülen Kılıç NSU’nun dördüncü kurbanı oldu. Münih’teki iki cinayetin ilkiydi. Yıllar sonra Habil Kılıç’ın eşi Pınar Kılıç mahkemede Beate Zschape’yi görünce “Bu kadın hayatımızı mahvetti. Eşim sadece ekmek parasını kazanmak isteyen biriydi, ne istediler?” diye soracaktı.

Michele Kiesewetter

25 Nisan 2007’de Kiesewetter ve devriye gezdiği polis meslektaşı saldırıya uğradı. 22 yaşındaki kadın polis hayatını kaybederken arkadaşı ağır yaralandı. İki polis de kafalarından hedef alınarak vuruldu. Saldırganlar polis aracının iki tarafından yaklaşıp aynı anda iki polise ateş etti. Polisler NSU’nun hedef aldığı ilk göçmen kökenli olmayan kişilerdi. Kiesewetter ve yaralanan polis arkadaşının tabancaları Mundlos ve Böhnhardt’ın öldüğü karavanda bulundu.


‘Feyzioğlu ile görüşmek istiyorum’

Ali Taşköprü, (Görüntü vermek istemedi)

Süleyman Taşköprü’nün babası.

Dükkandan zeytin almak üzere çıktım.Geri geldiğimde oğlum kanlar içinde yerde yatıyordu. Bana bir şey söyleyecekti, ama söyleyemedi.

Cinayetlerin arkasında Neo-Nazi örgütünün olduğu ortaya çıkınca sevindik tabii. Annem vefat etmişti, onun cenazesindeydi. O ortamda televizyona da bakamamıştım. Kardeşim görmüş, o haber verdi. Katillerin yakalandığını söyledi. Suçluların yakalanması sevindirici olsa da asıl önemlisi cezalandırılmaları. Emniyet on sene boyunca evimize geldi. Telefonlarımız dinlendi. Esnafın hepsini sorguya çektiler. Bu gelip sizden para aldı mı? Türk mafyası içinde hesaplaşma diye sundular. Alman medyası “Tansu Çiller’in istihbaratı yaptı” diye yazdı.

SuleymanTaskopru

Hâlâ daha evime giderken bile korkuyorum. Çocuklar evden çıkarken tedirgin oluyordum. Derdim çocukların başına bir şey gelmesindi. Hâlâ daha canımız yanıyor. Ben devletimizden, Türkiye’den bize sahip çıkmasını bekliyorum. Mahkemeye gittim, savcı hâlâ daha eski şeyleri soruyor. ‘Caddedekini gördün mü?’ Ben kimi görebilirim? Mahkemede dalga geçiyorlar. Yakalananlar belli. Onlara silah temin edenler belli ve dışarıdalar. Ben aslında Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu ile görüşmek istiyorum. Davada bize yardımcı olması için.

Ölmüş bir insan da olsa oğlumun adının temize çıkmasına sevindik. Aile dostlarımız da şüphelendi. Hiç değilse suçlular yakalandığında bari gelip hata yaptıklarını söyleyebilirlerdi. Sonra pişman olsalar da ben artık önüme altın da koysanız bir daha yanınıza gelir miyim?


300 dosya neden yok edildi?

Bilgin Ayata

NSU Komisyon Üyesi

Dosyalar

Federal düzeydeki araştırma komisyonun çalışması bittikten sonra davaya ilgi azaldı. Çünkü komisyonun görevi devlet kurumlarının bu olayın ortaya çıkmaması konusunda hangi rolü oynadını bulmaktı. Komisyonun görevi buydu. Nasıl olur da 10 yıl boyunca bu tür cinayetler ortaya işlenir de ortaya çıkmaz… Dava ise suçluları yargılıyor. İkisinin rolü ayrı.

Maalesef sonuç raporunda sistematik bir hata olmadığı ortaya çıkarıldı. 1000 sayfalık bir rapor hazırlandı. Aslında benim izlediklerimle raporda gördüklerim arasında önemli bir çarpıklık var. 1000 sayfa boyunca ne tür hatalar yapıldığı yazılmasına rağmen komisyonun sonucunda devlet birimleri hata yapmadı diyor. Bir değil, iki değil üç değil, 100’den fazla hata var. Böyle bir sonuca nasıl varıyor, bu sadece siyasi bir karardır. Ana suçlu olarak gösterilen Uwe Böhhnhardt ve Uwe Mundlos bir karavanda ölü bulunuyorlar. İntihar ettikleri söylenmişti. Bu intihar tezine dair henüz hiçbir şey ispatlanmadı. 10 yıl başarılı bir şekilde yeraltında çalışmış, 14 banka soymuş. 10 kişiyi öldürmüş almanya gibi emniyetin ve güvenlik mekanizmanın yoğu nolduğu bir ülkede yer altında yaşamışlar. Böyle oldukça da yaşı genç olan iki kişi benim için hala soru işareti..

Ayrıca polis Mishel Kinezetese cinayetinde de sorular var. 2011’de ne biliyorsak 2013’te de bilgi düzeyimiz aynı.

2011’de bu olaylar ortaya çıktıktan sonra 300’den fazla dosya yok edildi. Değişik dosyaların yok edildiği ortaya çıktı. Bu tartışmaya yol açtı. 300 muhtemel ispat belgesinin yok edildiği bir ortama tatminkar sonuçlardan söz edemeyiz. Tek bir dosya bile yok edilse o mahkemeye gölge düşürür .

İçişleri Bakanlığı'nın 300 NSU dosyasının yokedilmesiyle ilgili yazışması

“Almanlar yakından ateş etmez dediler”

Kenan Kolat

Almanya Türk Toplumu Başkanı

kenankolat

4 Kasım 2011 tarihinde olay ortaya çıktı. Bunu Nazi gruplarının yaptığı belli oldu. Üstünden 2,5 yıl geçti. Bu arada Federal Parlamento’da bir araştırma komisyonu kuruldu. Komisyonun raporu da geçen yaz sonunda ortaya kondu. Çıkan sonuçta hatalar ve hatalar zinciri olduğunu görüyoruz. Tam hatalara ulaşılma aşamasına gelindiğinde belgelerin yok olduğunu görüyoruz. Burada bir kuşku ve kaygıyı ortaya koyuyor olay. Devletin kurumlarının ya da memurlarının bu işin içinde olup olmadığı bir soru olarak ortaya çıkıyor. Ama bir gerçek var; Almanya’da kurumsal ırkçılık var. Almanya’da ırkçılık hep geçmişle, Yahudi soykırımıyla bağlantılıdır ve bundan sonra ırkçılık olmadığı, yeni yaklaşımlar olduğu söylenir. Ama yeni ırkçılıktan söz etmek gerekiyor Almanya’da. Yeni Naziler diyorsak yeni ırkçılıktan söz etmemiz gerekiyor. Yapılarda sorun var. Tek tek bireylerde olabilir ama olmayabilir ama yapısal olarak bu sorun var. Bir örnek vereyim. 7 Ocak 2007’de Badenrüttünberg eyaleti kriminal dairesinin bir raporu var. Bulamıyorlar suçluları. Bir çalışma yapıp rapor yayınlıyorlar. ‘Yakından beyne sıkılan kurşunla öldürme çok insanlık dışı bir olaydır. Bunun Orta Avrupa kültüründe yeri yoktur. Dolayısıyla katilin bir Alman olma ihtimali yoktur’ sonucuna varıyorlar. İşte bizim kurumsal ırkçılık dediğimiz şey budur. Bir Alman’ın bunu yapmış olabileceğini istisnai bir durum olarak görüyorlar. Bu Orta Akdeniz ikliminde yaşayan insanların yapacağı bir saldırıdır. Yapısal ve kurumsal ırkçılık budur. Almanya’da kurumsal ırkçılığın üstüne gidilmiyor, temel sorun bu. Bundan sonra da buna benzer olaylar olabilir.


‘Söz var icraat yok’

Maik Baumgartner

NSU kitabının yazarı, Gazeteci

NSU ile ne zaman ve nasıl ilgilenmeye başladınız?
maikbaumgartner

Thüringen eyaletinde yaşayan bir şahıstan 08.11.2011 tarihinde bir telefon aldım. Telefondaki şahıs, 4 gün önce silahla kendini vuran iki kişinin Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhardt olduklarını söyleyince kimden bahsettiğini hemen anladım. Nitekim onlar da, ben de Jena adlı şehirden geliyorum ve her ikisini de gençlik zamanlarımdan çok iyi hatırlıyorum. O tarihten itibaren de her gün davayı takip ediyorum.

Bu olayların arkasında devletin olduğuna dair iddialar var. 300 dosyanın yok edildiği söyleniyor. Devlet sizce bunu örtbas mı etmek istiyor?

Bu çok çok zor bir soru. Bizde Almanya’da Türkiye’den tanıdığımız gibi bu anlamda bir derin devlet olgusundan söz edemeyiz. Devletin sistematik olarak böyle bir şeye karıştığını düşünmüyorum. Ama öyle görünüyor ki devletin belirli kademelerindeki bazı görevlilerin, bu davayı gerçekten çözmeye dair bir niyetleri yok. Örneğin bunu dosyaların kaybedilmesi gerçeğinde de açıkça görüyoruz. Herhangi bir devlet görevlisinin Almanya’da hele ki Almanya’da tatil günü olan bir cumartesi gününde gönüllü olarak işyerine gidip, dosyaları inceleyip bu dosyaları yok etmesi normal değil. Almanya’da mesai cuma akşamı biter ve cumartesi günü hiçbir devlet memuru çok çalışkan olduğu için bürosuna gitmez. Burada henüz cevabını bulamamış bir sürü soru var. Ama ortaya çıkan resimde, resmi makamların gerek geçmişte gerekse şimdi çok daha fazla bilgi sahibi oldukları görülüyor.

Burada çok ilginç olan bir nokta da Alman Anayasayı Koruma Dairesi yani İstihbarat meselesi. Söz konusu kurum, bu terör organizasyonu çevresinde o kadar çok sayıda muhbire sahiplermiş ki, istihbarat yetkililiklerine herhangi bir bilginin ulaşmamış olması neredeyse olanaksız. Alman İstihbarat servisine çalışan bu çevre ya da genel olarak aşırı sağcı çevreler etrafındaki muhbirlerin sayısının bu kadar çok olabileceğini düşünmezdim.

Şöyle bir gerçeklik var. Bir yandan burada yaşayan Türkiye kökenli göçmenler, devlet ya da sistem içerisinde hâlâ gururu kırılmış, 2. Dünya savaşından kalma Nazilerin olduğunu düşünüyor. Onlar var olduğu sürece bu tür şeyler sürecektir izlenimi var. Belki NSU sonrası işlenen cinayetlerin de ırkçı bir motifle işlendiği ortaya çıkacak. Davanın Almanya’daki tüm bu ırkçılıkla ilgili soru işaretlerini yok etme şansı var mı?

Açıkça söylemeliyim ki bu davanın bu soru işaretlerini ortadan kaldırabileceğini düşünmüyorum. Türk kökenli göçmenler nezdindeki, devlet kademelerinde yapılan büyük hatalar ya da ırkçı cinayetlerle ilgili bu şüpheler gayet haklı şüpheler. Dava süreci, bu güveni yeniden tesis etmeye yetmeyecektir Bu olayın ortaya çıkmasından sonra da Nazilerin şehirlerden geri çektirilmesi ve mevcut yapılanmalarının üzerine gidilmesi beklenirken, Türk kökenli göçmenlere yönelik saldırı, aşırı sağcıların karıştığı yaralama olayları ve ev yangınları sayılarına baktığımızda devlet içerisinde bunu değiştirmeye yönelik bir irade olduğunu düşünmüyorum. Aynı hatalar tekrarlanıyor. Yıllardır hangi hususlarda yanlış yapıldığı ortada iken, uygulamada hiçbir şey değişmiyor. Geçtiğimiz 6 ay ya da son 1 yıl içerisindeki davalara baktığımızda, polis daha önceki davalardaki hatalarını tekrar ediyor ve yine soruşturma aileler ve yakın çevresi etrafında yürütülüyor. En önemlisi, olayın ırkçı motiflerle gerçekleştirilmiş olabileceği ihtimali en başta devre dışı bırakılıyor. Korkarım ki, bu dava kaybolan güveni yeniden tesis edebilecek durumda değil. İşin siyaset tarafına gelirsek de durum pek farklı değil. Başbakan ve diğer tüm siyasetçiler değişime dair sözler verse de bunlar uygulamada karşılık bulmuyor.

ismail_yozgat

‘Ailelere travma yaşatıldı’

Carsten Illius

Kubaşık Ailesinin Avukatı

Nasıl bu davaya müdahil oldunuz?
carsten

Mehmet Kubaşık’ın ailesi kurban yakınları arasında en aktiflerden. Çünkü ailelerin çoğu tamamen travma halindeydi. Kamuyla hiçbir iletişimleri yoktu. Üç ya da dört aile bu konuda daha aktif bir şekilde haklarını arıyor. Avukat arıyorlardı. Bir arkadaşım Elif Kubaşık’la konuşmamı önerdi. Daha sonra Kubaşık ailesi için dört avukattan oluşan bir ekip oluşturduk. Dört avukatı çünkü bu davada yapılacak inanılmaz derecede fazla iş var. Davada 1200 dosya bulunuyor. Ve her dosya yaklaşık 500 sayfadan oluşuyor. Yani yaklaşık 600 bin sayfa. Bu davada olay para değil. Bu dava siyasi ve sosyal olarak 1945 sonrasının en önemli ırkçı davası. Katiller çok farklı kentlerde cinayet işlediler. Münih, Hamburg ve özellikle Batı Almanya şehirlerinde.

Cinayetlerin işlendiği kentlerin haritasına baktığınızda ülkeye yayıldığını görüyorsunuz. Hatta ben o haritadaki noktaları birleştirerek bir işaret aradım. Burada çok fazla yanıtlanmamış soru var.

Bunlardan en önemlisi neden bu kentleri seçtiler?

Bir varsayım, katillerin bu kentlerde kendilerini destekleyen çok geniş bir şebekelerinin olduğu yönünde. Genel bir destek bu. 26 Ocak 1996’da yeraltına inmeden önce de bu kentlerde çok fazla bağlantılarının olduğunu biliyoruz o dönemde. Almanya’da Nazilerin en güçlü olduğu Nürnberg’de de çok yakın bağlantılarının olduğunu görüyoruz. Nürnberg’de ü cinayet ve bir bombalı saldırı oldu mesela. Müvekkilim Kubaşık’ın öldürüldüğü Dortmund’da da bir şebekeleri var. Hamburg’da da öyle. Bir ihtimal kurbanları güçlü desteğe sahip oldukları kentlerden seçtiler. 2004’te Köln’ün Keupstrasse semtinde bir bombalı saldırı düzenlediler. Çok enteresandı. NSU dosyası için de çok enteresan.

Neden Keupstrasse’yi seçtiler?

Çünkü o semt ‘küçük Türkiye’ gibidir. Orada Fehtullah Gülen’in okulları var, Milli Görüş, Kürt kafeler… Dükkanların yüzde 95’i Türkiye kökenlere ait. Burayı özellikle seçtiler. Zaten NSU düşmanını en başta Türkler olarak belirlemişti. Aşırı ırkçı bir şiirleri vardı ALİ diye. Bu şiir bomba yaptıkları garajda bulundu.

siir

Bu garajda arama yapılınca NSU da yeraltına inme kararı aldı. Bu şiir aslında NSU’nun ırkçı cinayet programlaması gibi. Bu nedenle Köln’deki Keupstrasse çok dikkatle seçilmiş bir yerdi.

Yeraltına inmeden önce bomba yaptıkları garajda bulunan bir şiirdi bu. Çok aşırı derecede ırkçıydı. Garajda bir arama olunca yeraltına indiler. Daha önce bulundukları, barındıkları yerlerle de bağlantılar bulundu.

Cinayetleri bu şiirde geçen bağlamlar dahilinde mi işlediler?

Bilmiyoruz. Dava bu yüzden dava çok enteresan bir hâl alıyor. Cinayetler, bombalı saldırılar… Davayı ilginç kılan başka bir faktör de Almanya’nın son 15 yıllık sosyal tarihi. 1988’de başladı. Kasım 2011’de Eisenach’taki banka soygunu girişimleri başarısız olunca bitti. Yani düşünebiliyor musunuz? 13 yıl… Bizim Alman ırkçılığı tarihimiz, bizim polis ırkçılığı tarihimiz, Nazi faaliyetleri tarihimiz… Yasal perspektiften baktığınızda 13 yıl Alman sosyal tarihine işlenmiş bir faaliyetten söz ediyoruz.
Bu konuda en önemli nokta ne biliyor musunuz?

Bütün aileler iki yolla travmaya uğratıldı. Birincisi cinayetlerle.. İkincisi de Alman polisi ve savcıların tutumu nedeniyle bu aileler travma geçirdi. Almanya’da böyle çok fazla davamız var.

Mesela şu an tanık olduğumuz göçmen karşıtı eylemler falan bunların hepsi aslında NSU eylemi olarak görülebilir. Çünkü NSU, Almanya’da hergün yaşadığımız bu aşırı radikal ırkçı perspektifin sembolü oldu.