KURUYAN GÖL ARAL

Özbekistan ve Kazakistan arasında kalan Aral, bir zamanlar 68.000 metre kare genişliğinde muazzam bir tatlı su kaynağı ve dünyanın en büyük dördüncü gölüydü.

Biri Kazakistan’daki Aralsk, diğeri de Özbekistan’daki Moynaq olmak üzere Aral’ın kıyısında iki liman şehri vardı. Bu iki şehir de balıkçılıktaki başarılarıyla öne çıkarken, 4’ü Aral’a has olmak üzere gölde 22 farklı çeşit balık barınmaktaydı.

Ancak Sovyetler Birliği Aral Gölü’ne dökülen iki büyük nehrin, Seyhun ve Ceyhun’un, üzerine baraj inşa etmek suretiyle pamuk tarımını arttırmaya karar verdi. Böylece bu iki dev nehrin yönü, Aral’dan uzaklaştırılarak çölleri sulama amacıyla güneydeki büyük arazilere çevrildi. Bu, Aral Gölü’nün felaketi oldu.

Toprağın aşınıp suyun buharlaşmasıyla Aral gölü 1970’lerde %20, 1980’lerde ise %30 oranında küçüldü. Küçülmedeki bu oran 1990’larda %40’a çıktı. Bugünse, Aral Gölü’nün %90’ı çölleşip yok oldu.

Balıkçılar, Aral’ın kurumasından en çok etkilenenlerden... 1960’larda gölden elde edilen balık 45 bin tonu bulurken bu sayı 1970’lerde 17 bin tona düştü. Göldeki balık stoğu yıllar geçtikçe azalmaya devam edince, nesillerdir Aralsk’da yaşayan ve geçimini balıkçılıktan sağlayan aileler, ya hayatlarını yeni yollardan kazanmak ya da göç etmek zorunda kaldılar. 1980 ila 2000 yılları arasında Aral çevresinde yaşayan yaklaşık 45bin insan Kazakistan ve Özbekistan’ın farklı bölgelerine göç etti.

“Burada eskiden beş fabrika vardı... Aral Gölü’nden gelen gemilere mal yüklenirdi. Artık devir değişti.” , diyor Sovyetlerin eski balıkçılık bakanlarından Kudaibergen Sarzhanov. “Aral Gölü kurumaya başladı, o kurudukça da benim yüreğim burkuldu. Ne yapacağımızı bilemesek de mücadeleye giriştik. Bazı günler ağladık... Ekolojik şartlar giderek kötüleşti. Göldeki su buharlaşıp uçunca geriye kalan toz ölümlere sebep oldu.”

Pek çokları için gölün eski haline dönmesi imkansızdı. Fakat Kazakistan hükümeti insan eliyle yapılmış bu çevre felaketini tersine döndürmek için çalışmaya başladı. Eski bir balıkçı olan Ahmedov Zhangali diyor ki, “Belki gölde tekrar su olur... Su geri gelirse, giden komşularım balıkçılık yapmaya geri dönerler. Su geri gelirse insanlar ve hayvanlar yiyecek bir şeyler bulabilir.”

Kazaklar, insan eliyle yapılmış bu felaketin devasa sonuçlarıyla yüzleşmeye devam ederken, Al Jazeera Kazakistan’a gitti ve ufukta belli belirsiz parlayan bir umut ışığı buldu.

BİR ARAL EFSANESİ

Aral kıyılarında, Evliya Karabura’nın kızı Begim Ana hakkında bir efsane anlatılır:

Güzelliği dillere destan Begim Ana, ülkenin Hanı, Sancar Han ile evliymiş. Birlikte bolluk ve bereket içinde yaşarlarmış. Bir gün Sancar Han, kölesiyle birlikte ava çıkmış. Neden sonra Han yayını evde unuttuğunu fark etmiş

Kölesine “Yayım evde kalmış, gidip onu getirsene”, demiş. Köle de eve gidip Begim Ana’dan yayı istemiş. Yayı alırken, Begim Ana’nın bileklerinin güzelliğini görüp ona aşık olmuş köle, oracıkta bayılıvermiş.

Köle kendine gelince kaygıyla, Sancar Han’ın yanına koşmuş. Han “Yayı getirmen niye bu kadar uzun surd?” diye sormuş. Telaşlanan köle, “Begim Ana bana ahlaksız bir teklifte bulundu, bunu duyunca şaşkınlıktan bayıldım ve geç kaldım.” demiş. Kalbi öfkeyle dolan Sancar Han, Begim Ana’nın iki kulağını, iki kolunu ve burnunu kesip onu zindana atmış. Begim Ana, zindanda kendinden geçmiş bir haldeyken, rüyasına babası Evliya Karabura girmiş: “Kızım, sana bunları yapan Hanın ülkesini güneş doğduğunda yerle bir edeceğim” demiş.

Sabah olmuş, güneş doğmuş. Sancar Han’ın ülkesi yerle bir olmuş. Sular kurumuş, kıyılar yok olmuş. Rüzgarlar gelip her şeyi götürmüş. Kıtlık, açlık ve hastalıklar yayılmış. Derler ki Begim Ana bu olaydan sonra kuş olup o ülkeden uçup gitmiş...

Bu hikaye adeta Aral’ın tarihini anlatmaktadır.


Aral Gölü’nde Eski Bir Liman Kapısı

BİR ZAMANLAR ARAL

ARAL’IN TARİHİ

Özbekistan ve Kazakistan sınırları içinde kalan Aral Gölü, 1970 yılına kadar 68.000 km² yüzölçümüyle dünyanın en büyük dördüncü gölüydü. Göl, kıyısında bulunan Aralsk ve Muynaq adında iki liman şehri, 19 balık fabrikası ve 1.500.000 nüfusuyla tatlı su balıkçılığının gözde mekanlarından biriydi. Gölde yaşayan 22 farklı balık türünden dördü sadece Aral’da bulunabilen türlerdi. O zamanlar, bu bölgede yaşayan yaklaşık 60.000 kişi geçimini balıkçılık sektöründen sağlıyordu.

Sovyetler Birliği döneminde 1960'lı yılların başında, ekonomistler Özbekistan ve Kazakistan'daki pamuk ekiminin yoğunlaştırılması kararını aldılar. Arazileri sulamak için ise, Aral Gölü'nü besleyen Ceyhun ve Seyhun nehir suları pamuk ekilen alanlara yönlendirildi. Bu iki nehir bu nedenle, 1960'lı yıllardan beri gölü yeterince besleyememektedir. Sıcakların da etkisiyle gölün olduğu alan kuruyarak %90 oranında küçülmüştür. Göl suları şuan 150 km kadar içeri çekilmiş durumdadır.

ARAL MÜZESİ

Aral Gölü kuruduğunda yaklaşık 50 gemi kumların üzerinde kalır. Yıllar geçtikçe gemiler ortadan kaybolmaya başlar. Özellikle de gemi kalıntılarının demir sanayiinde kullanılması onların tek tek yok olmasına neden olur. Kudaybergen Sarjanov ise bu gemileri korumak için Aral Müzesi’nin açılmasına ön ayak olur. 2009’da yapımı tamamlanan Aral Müzesi’nde eskiden balıkçıların kullandığı ne varsa hepsinden birer örnek görmek mümkün.


Aral Müzesi Kurucusu Kudaybergen Sarjanov

KURUYAN GÖL ARAL

ARAL NASIL KURUDU?

Sovyetler Birliği, hakimiyeti altındaki Özbekistan ve Kazakistan topraklarında pamuk ekiminin yoğunlaştırılmasına karar verir ve bu amaçla Aral Gölü’nü besleyen Amu Derya (Ceyhun) ve Siri Derya (Seyhun) nehirlerinin üzerine barajlar yapılır. Aral’ın kuruma süreci böylece başlamış olur.

1960 yılında 68 bin 900 kilometrekare yüzölçümü ve 1083 kilometreküp su hacmine sahip Aral Gölü'nün uzunluğu 426 kilometre, eni 284 kilometre, en derin noktası 68 metreyken; 2010'da gölün yüzölçümü 12 bin 100 kilometrekareye, su hacmi 110 kilometreküpe, en derin noktası ise 24 metreye düştü.

PAMUK VE KURUMA

1961 yılında Aral Gölü’nün denizden yüksekliği 53 metre, derinliği 16 metre, en derin noktası 69 metreyken; gölün uzunluğu 492 km, eni ise 292 km civarında idi. Göl, Amuderya (Ceyhun) ve Sirderya (Seyhun) adlı iki büyük nehirden beslenmekteydi.

Bu nehirlerin sulama amaçlı ve pamuk üretiminde aşırı ve yanlış kullanımının yanı sıra; Amu Derya üzerinde Karakum Kanalı’nın inşası ve Karaboğaz Körfezi’nin girişinin kapatılması da Aral’a akan su kaynaklarının azalmasında önemli etkiye sahiptir. Bölgedeki bu değişimler Pamir Dağları’ndan Aral’a doğru paralel olarak akan Amu Derya ve Siri Derya nehir sularının %75’e varan düzeylerde azalmasına sebep oldu.

1970’lere gelindiğinde Sovyetler Birliği’nin tarım politikası da etkilerini göstermeye başladı. Bu tarihten itibaren Sovyetler Birliği pamuk üretiminde dünyada ikinci sıraya yükselirken, Aral’ın suyu % 20 oranında azaldı. 1980 yılında gölün %30’u, 1990 yılında ise %40’ı yok olmuştu. 1990’lara gelindiğinde, Aral Gölü artık ikiye ayrılmıştı ve kuzeyde kalan kısım Küçük Aral, güneydeki kısım Büyük Aral olarak adlandırıldı. Bugün ise Aral Gölü %90 oranında küçülmüş durumdadır.

NEDEN PAMUK?

Pamuk, tüm tarımsal ürünler arasında hemen hemen her sanayi koluna ham madde sağladığı için en stratejik ürünlerden biri. Pamuk için kullanılan ak altın ifadesi de bunun göstergelerinden. Fergana Vadisi, pamuk üretimi konusunda hala en iddialı tarım alanlarından biri durumunda. Bazı rakamlara göre 1950’lerden 1980’lere kadar olan dönemde Fergana Vadisi’nde sulama altında olan arazilerin miktarı 2 milyon 280 bin hektardan, 3 milyon 480 bin hektara yükselmiştir.

Bu 30 yıl zarfında özellikle Özbekistan pamuk üretimini iki katına çıkararak rekor bir rakama, yıllık 5 milyon tonluk üretime ulaşmıştır. Fakat bugün bölgedeki tarım arazilerinin verimi düşüş göstermektedir. Fergana Vadisi toplam pamuk üretiminde dünyada 4. sıraya gerilemiştir.

Pamuk üretimi Özbekistan ekonomisi için yeri doldurulamayacak öneme sahiptir. Diğer yandan Kazakistan’ın en kaliteli pamuğu Çardara Gölü ile Aydara Gölleri arasında bulunan Mahtaral Bölgesi’nde üretilmektedir.

Bu iki ülkenin pamuk üretim hassasiyetlerini göz önünde bulunduracak olursak, Aral’a akan nehirlerin su miktarında artış beklemek en azından kısa vadede olanaksız görülmektedir.

Aral’ın geleceği öncelikle Özbekistan ile Kazakistan’ın; sonra Türkmenistan, Tacikistan ve Kırgızistan’ın çözüme aktif katılımları, destekleri ve sorunu hükümet politikalarında öncelikli bir yere taşımalarıyla çözüme kavuşacaktır.


Türkistan’da Pamuk Temizleyen Kadın

FERGANA VADİSİ

Fergana Vadisi Orta Asya'da Batı Türkistan olarak adlandırılan bölgede bulunan vadidir. Fergana ilk yazılı kaynaklarda sadece MÖ 5. yüzyılda görülür. Ancak, kalkolitik dönemden burada birçok yerleşim yerleri ortaya çıkarılmıştır. 8. yüzyıldan itibaren bölge insanları Müslümandır.

Kaşgarlı Mahmud'un, Türk Dili'nin en eski sözlüklerinden Divân-ı Lügati't-Türk'te;

"...bu şehirleri Türkler yaparak adlarını kendileri koymuşlardır. Bu adlar olduğu gibi şimdiye kadar gelmiştir. Bu yerlerde Farslılar çoğaldıktan sonra Acem şehirleri gibi olmuş. Bugün Türk ülkesinin sınırı 'Abisgûn' (Hazar) denizi ile çevrili olarak Rûm diyarından ve Özçent'ten Çin'e kadar uzanır. Uzunluğu beş bin fersah, eni üç bin fersahtır; hepsi sekiz bin fersah eder." ve "Oğuzlarla Oğuzlara uyanlara göre 'köy', Türklerin büyük bir kısmına göre 'şehir' demektir. Bundan alınarak 'Fergana' kasabasına 'Özkend' adı verilmiştir, 'kendimizin şehri' demektir.".

Fergana Vadisi ayrıca zengin yeraltı kaynakları ve tarımsal verimi ile ekonomik açıdan da önemli bir bölgedir.

BALIKÇILARIN DURUMU

Aral Gölü’nün kurumasından en çok etkilenen balıkçılar olur. 1960 yılında 45.000 ton olan balık üretimi 1970 yılında 17.000 tona düşer. Balık sayısı zaman geçtikçe hızla azalmaya devam eder. Nesiller boyunca Aral’da yaşayan ve balıkçılıkla geçinen aileler, ya göç eder ya da kendilerine yeni gelir alanları bulmak zorunda kalırlar. Yapılan araştırmalara göre Aral’da yaşayan 45.000 kişi, 1980 ile 2000 yılları arasında, Kazakistan ve Özbekistan’ın farklı bölgelerine göç etmiştir.

ARAL İÇİN AĞIT

Aral’ın efsane balıkçılarından Ahmedov Zhingali eski günlerini şu sözlerle anlatıyor;

"Uyurken Aralı rüyamda görüyorum, her şey gerçek gibi, geziyorum. Sonra uyanıyorum, hepsi rüya imiş. Hatta o gezmeyi kimseye söyleyemiyorum, utanıyorum. Aral’ı eskiden görseydiniz ata binmiş gibi olurdunuz. Belki ilerde su gelir, siz görürsünüz ama ben göremem. Belki de gelir… Belki gelir… Gelmeyecek diyemeyiz..."


Ahmedov Zhingali

ARAL’I AYAKTA TUTMAK

BİREYSEL BİR ÇABA

1970’lerden itibaren Aral hızla kurumaya başlar. Göl kurudukça Aral ve civarında yaşayan insanların yaşam alanları gittikçe daralır. Kurumanın başlamasıyla elektriğe, yeni yollara ve temiz suya ihtiyaç daha da artar. Kudaybergen Sarjanov bu durumu düzeltmek için mücadele eder.

ARAL’I KURTARMA ÇABALARI

Aral Gölü’nün kurtarılmasına yönelik ilk resmi girişim beş Orta Asya cumhuriyetinin; yani Özbekistan, Tacikistan, Kazakistan, Türkmenistan ve Kırgızistan’ın 1992 yılında “Uluslararası Aral Gölü’nü Kurtarma ve Koruma Komitesi”ni oluşturmalarıdır. Çalışmalar sonucunda yine söz konusu ülkeler tarafından 1994 yılında “Uluslararası Aral Gölü Çevre Sorunları Komitesi” ve gölün yeniden canlandırılması amacıyla da “Uluslararası Aral Gölü Kurtarma Fonu” oluşturulmuştur. Aral’a kıyısı olan ülkeler, yani Özbekistan ve Kazakistan ulusal ekonomilerine zarar getirmeden Aral’a akan nehirlerden aldıkları su miktarını kısarak gölü besleyen su miktarını yeniden arttırmayı hedeflemişlerdir. Hesaplamalara göre, gölü kurtarmak için yıllık ortalama 11 milyar m3 fazladan su Aral Gölü’ne dökülmelidir.

Bu ülkeler sırayla Uluslararası Aral’ı Kurtarma Fonu Başkanlığı’nı yürütmektedir. Örneğin Kazakistan Aral’a kıyıdaş bir ülke olarak bu faciaya daha duyarlı yaklaşmakta ve fonun başkanlığını yaptığı 4 yıl zarfında dünya kamuoyunun dikkatini çekip bu çabalarına olumlu düzeyde karşılık almaktaydı. Nitekim bu dönemde Dünya Bankası, Aral’ın kurtarılması için 380 milyon dolarlık fon ayırmıştır. Bu çerçevede yapılan bütün araştırma ve raporlar, yanlış tarım ve sanayi politikalarının Orta Asya’daki çevre sorunlarının kaynağı olduğu tezinde birleşmiştir.

Bölge devletlerinin ilk zirvesi ise Şubat 1999 yılında Kazakistan’ın o dönemki başkenti Almatı’da gerçekleştirildi. Bu toplantıda Aral’ın çevre sorunları masaya yatırılıp, konuya ilişkin yeni önlemler alınması gündeme geldi. O tarihe kadar üye devletlerden Uluslararası Aral’ı Kurtarma Fonu’na Kazakistan tarafından 61 bin 563 tenge, Kırgızistan tarafından 800 bin som, Tacikistan tarafından 213 bin Tacik rublesi, Türkmenistan tarafından 101 bin 500 manat, Özbekistan tarafından ise 56 bin 60 som maddi yardım yapılmıştır. Almatı’daki toplantıda Aral’ı kurtarmak için ayrıca Aral Vakfı’nın kurulması kararlaştırılmıştır. İmzalanan anlaşmayla Aral Vakfı’nın sorumluluklarının, devletlerarası konseyin ve yeni işbirliği alanlarının belirlenmesi kesinleşmiştir.

Sonraları Yeni Zelanda, Japonya, İsveç, İtalya, Kuveyt, İngiltere ve Finlandiya gibi ülkeler de söz konusu vakfa yardımda bulunmuşlardır. Dünya Bankası 3 milyon dolar, Avrupa Birliği 1,4 milyon dolar, Uluslararası Çevre Koruma Fonu ise 500 bin dolar yardımda bulunmuştur. Aral’ın kurtarılması yönünde yapılan 2. zirve toplantısı 2004 yılında Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat’ta gerçekleşmiştir. Zirve sonunda Aral’ın ekolojik sorunlarının çözülmesi, bütün ülkelerin ve uluslararası kuruluşların desteğini alarak Aral’ın yeniden canlandırılması, çölleşmenin önlenmesi için tedbirlerin alınması ve Aral kıyısında yaşayan halkın geçim kaynakları sorunlarına çözüm getirilmesi gibi somut öneriler üzerinde anlaşmalar yapılmıştır.

Aral’ın kurtarılması doğrultusunda uzun zamandan beri çeşitli akademik çevrelerde ve bilim çevrelerinde birçok proje ve fizibilite raporu hazırlanmıştır. Başta Kazakistan ve Özbekistan üniversiteleri olmak üzere bölgedeki pek çok üniversite, araştırma merkezi ve düşünce kuruluşu çeşitli düzeylerde akademisyenlerin, devlet adamlarının, bürokratların, gazetecilerin, çevre gönüllülerinin ve bölgeyle ilgilenen diğer kişi ve kuruluşların katılımlarıyla yerel, bölgesel ve hatta uluslararası kongreler, sempozyumlar, atölye ve seminerler düzenlemiştir.

Aral’ın geleceği, kıyıdaş ve komşu devletlerin katılımıyla gerçekleşen birçok toplantı, liderler zirvesi, su, enerji ve çevre bakanlarının oturumları ve alt düzey bürokrat, uzman ve teknik adamların katıldığı toplantıların gündemini oluşturmuştur.

Birleşmiş Milletlere bağlı ihtisas kuruluşları, uluslararası çevre örgütleri, Dünya Su Forumu ve benzer uluslararası kuruluşlar da dönem dönem Aral’da meydana gelen çevre felaketini gündeme getirmişlerdir. Söz konusu bilimsel, devletlerarası oturumlar; akademik ve gönüllü kuruluşların görüş ve ön görüleri birçok bilimsel raporda kamuoyuna açıklanmıştır. Bunların yanı sıra Nüküs Üniversitesi ve Karakalpakistan Özerk Cumhuriyeti’ndeki araştırma enstitüleri, yayınladıkları birçok bilimsel raporla felaketin çevresel etkilerini, alınacak önlemleri ve geleceğe yönelik öngörülerini ortaya koymuşlardır.

ARAL’A HAZAR TAKVİYESİ

Aral’ı besleyen nehirlerin eski konumlarına getirilmesi ve böylece göle akan su hacmini fazlalaştırma, en başta gelen öneri olarak hemen hemen bütün raporlarda yer almıştır. Hatta bu hususta Özbekistan ve Kazakistan’a somut öneriler sunularak gölü besleyen nehirlerden su alımını azaltmaları önerisi getirilmiştir. Doğal olarak böyle bir tedbir bölgenin en önemli ticari ürünü olan pamuk üretimini azaltacağından dolayı pek fazla rağbet görmemiştir. Aral’ı kurtarma projelerinden bir diğer öneri ise, Aral Gölü ile Hazar Denizi’ni birleştirme planıdır. Bilindiği gibi Aral Gölü ile Hazar Denizi arasındaki uzaklık 500 km’dir ve son 30 yılda Hazar Denizi’nde su seviyesi devamlı yükselmektedir. Bu da, iki gölün birleştirildiğinde su seviyelerinde denge sağlanmasını mümkün kılabilir.

Hazar Denizi’nde su seviyesinin yükselmesi İran’ın kuzey bölgesinde bulunan Gilan ve Mazenderan illerindeki birçok liman kentini su altında kalma tehlikesiyle karşı karşıya bırakmıştır. Hatta İran devleti kentleri ve tarım arazilerini korumak için deniz kıyısına dev beton duvarlar inşa etmektedir. Yine Azerbaycan Cumhuriyeti’nin doğusunda Hazar Denizi kıyısındaki birçok kent ve petrol tesisi su altında kalma tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Bu ortamda kimi uzmanlar Aral Gölü ile Hazar’ı bir kanal vasıtasıyla birbirine bağlama projesini ortaya koymaktadırlar. Bu projeyi savunanlara göre fizik kuralları doğrultusunda Hazar’ın artan suyu bu kanal vesilesiyle Aral’a akacak, böylece Aral kurtulurken Hazar’da su seviyesi düşerek, kıyı kentler su altında kalma tehlikesinden kurtulacaklardır. Bazı uzmanlara göre tedbir alınmadığı takdirde 2020 yılına kadar Hazar’ın su seviyesi 5 metre yükselerek etrafındaki kentleri ve yerleşim birimleri su altında kalma tehlikesinde bırakacaktır.

Aral Gölü ile Hazar Denizi’ni birleştirme projesi, bölge ülkelerinin ekonomik ve teknolojik kapasitesinin çok üzerinde olduğundan söz konusu proje, Birleşmiş Milletlere bağlı ihtisas kuruluşlarının öncülüğünde uluslararası mali kuruluşların finansıyla, uluslararası bir konsorsiyum tarafından geçekleştirilmelidir. Tabiatıyla da bölge ülkeleri projeye maddi, lojistik ve insan kaynakları bakımından yardımcı olmalıdır. Esasen bundan önce uluslararası finans kuruluşları Aral için kaynak ayırmışlardır. Yukarıda bahsi geçen Uluslararası Aral’ı Kurtarma Fonu kapsamındaki yardımların yanı sıra, örneğin Dünya Bankası Aral’ın kuzey bölümündeki suyun muhafaza edilmesi amaçlı inşa edilecek bir baraj için 50 milyon dolar bütçe ayırmıştır. Bunlara ek olarak, uluslararası kuruluşların başka girişim ve projeleri de söz konusu olmuştur. Yine Dünya Bankası Aral Gölü’ne akan nehirleri kullanmama ve alternatif su kaynakları bulma doğrultusunda 1995 yılına kadar Özbekistan’a 135 milyon dolar, Türkmenistan’a ve Kazakistan’a 30 milyon dolar kredi vermiştir. Ulusal, bölgesel ve uluslararası projelerden kimisi planlama, bazıları uygulama, kimisi fizibilite aşamasındadır. Kısa, orta ve uzun vadeli planlamalar, bu muhteşem gölün kurtarılması için hayata geçirilmeyi beklemektedir.

ARAL VE ÇEVRE SORUNLARI

EKOLOJİK DURUM VE SAĞLIK

Aral’ın suyu kuruyunca kimyasal kalıntıların hepsi toprak üstüne çıkar. Aral’ın bulunduğu bölge ise rüzgarların bol olduğu bir bölgedir. İşte bu rüzgarlar kimyasal atıklarla dolu tozları havaya karıştırıyor. Bu tozlar 500 ile 1000 kilometre uzaklıktaki alanlara bile yayılabiliyor.

Aral’ın en önemli sorunu toz rüzgarları olduğu söyleniyor. Bunlar çevrenin, yani toprağın, bitkilerin, suların bozulmasına yol açıyor. Bu tozların içinde pek çok şey, sodyum sülfat, potasyum sülfat ve pestisitler var. İnsan sağlığına zararlı olduğu bilinen, günümüzde çeşitli hastalıklara neden olan kanserojen nitritler de var. Bunların hepsinin kalıntıları rüzgarla birlikte her tarafa uçup dünyaya yayılıyor.

Hastalıkların yanı sıra üreme sağlığı konusunda da ciddi sıkıntılar yaşandığı biliniyor. İçme suyu, tarım ürünleri, hava ve toprağa karışan kimyasal ilaçlar; hava kirliliğine neden olan toz bulutları ve başka çevresel sorunlardan dolayı Karakalpakistan’ın bu bölgesinde hızlı bir şekilde üreme yetersizliğinden dolayı nüfus kaybı yaşandığını gösteren veriler mevcut. Aral çevresindeki tehlikeli ekolojik sorunların, bölgede uzunluğu 400 km, eni 60 km varan yeni bir çöl oluşmasına neden olacağı tezi de ileri sürülmektedir.

Dünya Sağlık Örgütü’nün bilgilerine göre, Güney Aral’da bulunan yerleşim alanları tamamen yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Özbekistan Devleti’nin rakamlarına göre 1985’ten bu yana bölge hızla nüfus kaybetmekte. Aral’da yaşanan çevre felaketi, bölge ülkeleri için birçok başka sorunu da beraberinde getiren en önemli ekolojik problem haline gelmiştir.

ÇOCUK ÖLÜMLERİ

Rüzgarla birlikte havaya karışan zararlı maddeler, göl civarında yaşayan insanların sağlığını tehdit etmeye başlar. 1960 yılında civardaki 5 yaşın altındaki çocuk ölüm oranı %2 iken 2000 yılına gelindiğinde bu oran %10’a yükselir. Bu, dünyadaki çocuk ölümleri ortalamasının 3 katıdır.


Aral’da Bir Çocuk

EKOLOJİ VE PAMUK

Ekolojik problemler pamuk üretimine de etki etmeye başlamış durumda. Pamuk üretimi Aral’ın kurumasından sonra hızla azaldı. Çiftçiler, son yıllarda rüzgarın tarlalara ve ekinlere önceki yıllara nazaran daha çok zarar verdiği görüşünde.

ARAL İÇİN FARK YARATMAK

KÖK ARAL BARAJI

İzlediği hatalı tarım politikalarıyla Aral’ın kurumasına neden olan Sovyetler Birliği 1991’te dağılır. Birlik dağıldıktan sonra kurulan Kazakistan Cumhuriyeti Aral sorunuyla ilgili ilk ciddi adımı atar ve ülke sınırları içinde kalan Küçük Aral’ı korumak amacıyla 1996 yılında, Kök Aral Barajı Projesi’ni başlatır.

Projenin amacı Siri Derya’dan gelen suyun dağılmasını engelleyerek Küçük Aral’ın su seviyesini artırmaktır. Proje 2000 yılından sonra etkisini göstermeye başlar. Küçük Aral’ın su seviyesi 2 metre yükselir, buna bağlı olarak çevrede ekolojik sorunlar ve hastalıklar azalır.

KUZEY ARAL

Aral Gölü’nün kuzeyde kalan küçük kısmıdır. 2010 yılında büyüklüğü 3.600 km2 olarak ölçülmüştür. Bunda Kök Aral Projesi’nin büyük katkısı vardır. Buna ek olarak birçok kanal yenilenerek Siri Derya’dan Aral’a gelen su hacmi arttırılmıştır.

Sonucu bu kadar kısa surede alınan projenin devamı niteliğindeki 2. aşama projenin planları ise yapılmaya başlandı. Yine bu kapsamda ikinci bir baraj inşa edilmesi planlanıyor.


Kuzey Aral’da Balıkçılar

GÜNEY ARAL

Güney Aral, Büyük Aral olarak da adlandırılır. Güney Aral’da 2.700-3.500 km2 civarında su mevcut ve kuruma devam ediyor. Göl aşırı tuzlanma nedeniyle beklenilenden çok daha çabuk kuruyor.

Daha yoğun olan aşırı tuzlu su, göl tabanında birikiyor ve daha az tuzlu olan su gölün yüzey kısmına çıkıyor. Akıntı olmadığı için karışamayan bu iki katman nedeniyle, özellikle yazın üst katman daha çok ısınıyor ve az tuz içerdiği için daha kolay buharlaşıyor.

Müdahale edilmezse Güney Aral Gölü’nün önümüzdeki 50 yıl içinde tamamen kurumasından endişe ediliyor.


Güney Aral’da Kum Üstünde Gemiler

ARAL TERMİNOLOJİSİ

CEYHUN

Afganistan'da Güney Pamir'den Pamir ve Piyanc adlarını alarak doğar geniş bir delta ile Aral gölüne ulaşır. Uzunluğu 1.415 km'dir. Deya-yı Vahjır'ın kaynağından başlayarak ölçüldüğünde uzunluğu 2.540 km'ye ulaşır.

İlkçağ'da Batı'da Oxus Irmağı olarak bilinen ırmağın Amu Derya adını ise Āmul kentinden aldığı öne sürülür. Irmak, Eski Ahit'te Gihon olarak geçer.

Ortaçağdaki İslâm yazılarında bu nehir Jayhoun ismiyle bahsedilir ve cennetteki dört nehirden biri olarak geçer.

Divân-ı Lügati't-Türk'de Ceyhun “tanınmış ırmağın adı” diye tanımlanır. Ceyhun, cenk edilen yer anlamına da gelmektedir.

SEYHUN

Seyhun, Orta Asya’da bulunan, Siri Derya olarak da bilinen bir nehirdir. Ceyhun Nehri ile arasında kalan bölge tarihi Maveraünnehir bölgesini oluşturur.

Cennet'teki dört nehirlerden biridir. Bu nehre Oğuzlar Yincü Öküz (İnci nehri), eski Türkler de Yenchu-okuz derlerdi. Oğuzlar bu nehir boyunca birçok şehir kurmuşlardır. Kâşgarlı Mahmud haritasında da Seyhun alt havzasını açıkça Oğuz şehirleri bölgesi olarak işaret eder.

Uzunluğu 2,212 km (1,380 mil) olan nehir Aral Gölüne dökülür.

TOKTAGUL BARAJI

Toktagul Barajı Kırgızistan’ın Celal-Abad Bölgesi’nde Narin Nehri üzerinde kurulmuş bir hidroelektrik ve sulama barajıdır.

Narin-Siri Derya şelalesinin bir parçası olan Toktogul Barajı, ismini meşhur Kırgız şairi (akyl) Toktogul Satilganov’dan almıştır. Baraj ülkedeki en büyük enerji santralidir.

ÇARDARA BARAJI

Çardarin Barajı olarak da bilinen Çardara Barajı, Kazakistan’ın Çardara Sancağı’nda Siri Derya (Seyhun) nehri üzerinde kurulmuş olan bir toprak dolgu barajıdır.

1964-68 yılları arasında inşa edilmiştir. Baraja bağlı Çardarinsk Hidroelektrik Enerji Santrali isimli 100 MW’lık bir hidroelektrik santrali vardır. Baraj Kızıl-Kum kanalına da su sağlamaktadır.

KARAKUM ÇÖLÜ

Karakum Çölü Orta Asya'da yer alır. Aral Gölü’nün güneyinde bulunur. Asıl alanı Türkmenistan'da 350.000 km2 kadar bir alan kaplar.

Aral’ın kurumasıyla Karakum Çölü tahmini olarak 40.000 km² genişlemiştir. Çöl bölgesinde nüfus çok seyrektir, 6,5 km2'ye ancak bir insan düşer. Aral’ın güneyi kurudukça çölün de boyutu genişlemeye devam etmektedir.


Karakum Çölü

MAVERAUNNEHİR

Maveraünnehir, Orta Asya'da Ceyhun (Amu Derya) ve Seyhun (Siri Derya) nehirleri arasında kalan bölgedir.

Bugün bu bölge Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan arasında bölünmüştür. Orta Çağ'da İslam uygarlığının geliştiği bölgelerden biri olan Maveraünnehir'deki Semerkant ve Buhara kentleri önemli kültür merkezleridir.

Bugün bu bölge Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan arasında bölünmüştür. Orta Çağ'da İslam uygarlığının geliştiği bölgelerden biri olan Maveraünnehir'deki Semerkant ve Buhara kentleri önemli kültür merkezleridir.

Ayrıca bu bölge, Göktürklerin yıkılmasından sonra anayurtlarını terk etmek zorunda kalan bazı Türklerin geçişlerini de kolaylaştırıyordu.

Divân-ı Lügati't-Türk'te Çay Ardı olarak geçen Maveraunnehir'den "mā warā'a n-nahr" adıyla ilk defa bir hadiste bahsedilmiştir.

Orta Çağ Arap coğrafyacıları bu bölgeyi Bilad al-Türk veya Türkistan, göçebe Türklerin yurtları olarak yazmışlardır.


Semerkant

ARAL'IN MESKENLERİ

ARALSK

Aralsk veya Aral’sk olarak da bilinen kasaba, Kazakistan’ın güneybatısında, Kyzylorda bölgesinde bulunan küçük bir şehirdir. Aral Sancağı’nın idari merkezi olarak görülen Aralsk aynı zamanda Aral Denizi kıyılarının eski balıkçılık merkezi ve liman kentidir. 1999 sayımında 30.347 olan nüfusu, 2009 sayımındaki verilere göre 29.987’ye gerilemiştir.

Aral Denizi’ne boşalan nehir sularının 60’lardan itibaren tarım alanlarının sulanması için aşırı kullanımı sonucu, Aral’ın bugün denize kıyısı kalmamış, Aral Denizi’nin kalıntıları 12 km uzakta kalmıştır.

BARSAKELMES ADASI

Aral Gölü içindeki en büyük ada olan Barsa–Kelmes, Doğa Koruma Alanı’nı da çevreler. Denizin küçülmesiyle birlikte gitgide daha da büyüyen adanın rakımı 113 metreye kadar ulaşmıştır.

İlk yüzölçümleri 1848’de Coğrafyacı A. Maksheyev tarafından yapılan ada 1990’larda bir takım gerçeküstü olayların yaşandığı efsanesiyle popülerleşmiştir. Barsa-Kelmes (varsa gelmez), “varmış olunsa gelinmez” anlamına gelir.

VOZROZHDENİYA ADASI

Vozrozhdeniya Adası Yeniden Doğuş Adası olarak da bilinir ve Aral Gölü üzerindedir.

Sovyetler dönemindeki aşırı sulamalar sonucu göldeki çekilmeyle birlikte ada büyümeye devam etmiştir. Hatta 2001 yılı ortalarında güneye doğru karayla birleşerek yarım ada halini almıştır.

2008 yılında tamamen farklı bir coğrafi şekle dönüşerek özelliğini kaybeden Vozrozhdeniya Adası, 2010 yılında tekrar yarım ada olarak doğmuştur.

MUYNAK

Muynak veya Moynaq şeklinde de telaffuz edilen Moynak, Özbekistan’nın batısında yer alan Karakalpakistan’ın kuzeyinde bulunan bir şehirdir. Aral Gölü’nün küçülmesinden dolayı 1980’lerden beri Moynak’ın nüfusu hızlı bir şekilde azalmaktadır ve şu anda sadece birkaç bin kişi şehirde oturmaktadır.

Balıkçılık her zaman bölgenin ekonomisinin bir parçası olmuştur ve Moynak bir balıkçılık ve konserve merkezidir. Öte yandan Aral’ın sığ sularındaki aşırı avlanma göl kurudukça ekonomiyi çökmeye duyarlı hale getirmiştir.

ÇİMKENT

Çimkent Kazakistan’daki çok nüfuslu bölgelerden olup Kazakistan'ın Güney Kazakistan Eyaleti'nin merkezidir. Çimkent 2008 verilerine göre 661.200 nüfusuyla Kazakistan’da Almatı ve Astana'dan sonra en büyük 3. kenttir ve ülkenin önemli metropollerindendir. Türkistan-Sibirya Demiryolu kavşağında bulunan kentte ayrıca Çimkent Uluslararası Havaalanı da bulunmaktadır. Çimkent Almatı'nın 690 km batısında ve Taşkent'in 120 km kuzeyinde bulunur.

Çimkent 12.yy'da İpek Yolu üzerindeki Sayram kentinin 10 km doğusunda kurulmuştur.

Eskiden 1930'lara kadar çinko, karakul koyunu, atçılık, tekstil ve eczacılıkta liderliği olan kentte orta ölçekli rafineriler var ve PetroKazakistan Şimkent Rafinerisi de bunlardan biri.

TÜRKİSTAN ŞEHRİ

Türkistan, Kazakistan'ın güney kesiminde Seyhun nehrine yakın bir kenttir.

2005 sayımlarına göre nüfusu 95 bindir. Halkın geliri kısmen hayvancılığa ve tarıma, kısmen de üniversiteye dayanmaktadır.

Ahmet Yesevi'nin yaşadığı yer olarak nam salmıştır. Şehirdeki en görkemli yapı Yesevi’nin külliyesidir. Ahmet Yesevi Kazak-Türk Üniversitesi bu şehirde bulunmaktadır.

KIZILORDA

Kazakistan'ın Kızılorda Eyaleti'nin 157.400 nüfuslu şehridir. Güneyde Aral Gölü'ne kıyısı vardır. Kızılorda Eyaleti Kazakistan'da bir eyalettir. İdari merkezi Ak Meçet olarak inşa edilmiş Kızılorda şehridir. Aral havzasında bulunmaktadır.

Doğuda Güney Kazakistan Eyaleti, güneyde Özbekistan, kuzeyde Karaganda Eyaleti ve batıda Aktöbe Eyaleti ile komşudur. Diğer şehirleri arasında Kazalı ve Rus yönetimindeki Baykonur bulunmaktadır.

ARAL'IN ESKİ SAKİNLERİ

DEDE KORKUT

Dede Korkut Kitabı Oğuz Türklerinin bilinen en eski epik destanlarındandır. 15. ve 16. yüzyılda yazıya geçirilmiştir. Eserde nazım ve nesir bir arada verilmiştir. Eser on iki destansı hikâye ve bir mukaddimeden oluşur.

Hikâyelerde, destandan halk hikâyeciliğine geçiş döneminin ürünü olduğu için destan ve masal unsurlarına da rastlanmaktadır.

Dede Korkut destanların ilk anlatıcısıdır. Hikâyelerinde veli bir kişi olarak ortaya çıkar. Oğuzlar önemli meseleleri ona danışırlar. Keramet sahibi olduğuna inanılır.

Gelecekten haberler verdiği söylenir. Ozan ve kamdır. Oğuzname’de, Dede Korkut’un 295 yıl yaşadığı ve İslam dini peygamberi Muhammed’e elçi olarak gönderildiği anlatılmaktadır.

9 ila 11. yüzyıllarda Türkistan'ın Aral Gölü bölgesinde Seyhun nehrinin Aral Gölü’ne döküldüğü yerde doğduğu, Ürgeç Dede adında bir oğlu olduğu ve bu bölgelerde hüküm süren Türk hakanlarına danışmanlık yaptığı destanlardan anlaşılmaktadır.

AHMET YESEVİ ya da ATA YESEVİ

Ahmet Yesevi 1093’da Sayram’da doğup 1166’da Türkistan’da vefat eden Türk mutasavvıfı ve şairidir. Tarihte bilinen ilk büyük Türk mutasavvıfı ünvanını taşır. Tam adı, Ahmed bin İbrahim bin İlyas Yesevi idi. Yesevilik adı verilen tasavvufî akımın mimarıdır. Anadolu'ya hiç gelmemiş olmasına rağmen Anadolu'da da tanınan ve sevilen "Hâce Ahmed Yesevi", yaygın olan kanaate göre, Celâleddîn Rûmî, Yunus Emre, Seyyid Muhammed bin Seyyid İbrahim Ata gibi Anadolu erenlerine derinden tesir etmiştir.

Devrinin diğer ünlü âlimlerinin yaptığı gibi kendisini belli bir alana hapsetmeyip, inandıklarını ve öğrendiklerini yerli halka ve göçebe köylülere onların anlayabilecekleri bir dil ve alıştıkları yöntemlerle anlatmaya çalışmıştır.

En büyük eseri "Divan-ı Hikmet" tir. Ahmet Yesevi, Divan-ı Hikmet adıyla yüzyıllar sonra derlenecek olan hikmetleri aracılığıyla Türklere İslam'ı kolaylaştırarak benimsetmiştir.

Ahmed Yesevî, bir yandan İslâm şeriat hükümlerini, tasavvuf esaslarını, tarikât adâb ve erkânını öğretmeye çalışırken, bir yandan da İslâmiyet'i Türklere sevdirmeyi, Ehl-i sünnet âkidesini yaymak ve yerleştirmeyi kendine gaye edinmiştir. Bu eğitmenlik vasıflarından ötürü hikmetleri, lirizmden uzak ve sanat endişesi taşımadan söylenmiş şiirler olarak kabul edilmektedir.

Yesevi, Arapça ve Farsça'yı çok iyi bilmesine rağmen eserlerini Türkçe vermiştir. Edebiyatçı Yahya Kemal Beyatlı'nın Ahmet Yesevi hakkındaki yorumu şöyledir, “Şu Ahmet Yesevi kim? Bir araştırın göreceksiniz. Bizim milliyetimizi asıl O'nda bulacaksınız.”.

Türbesi, Kazakistan'ın güneyindeki Türkistan kentinde 1389 ile 1405 yılları arasında Timurlenk tarafından yapılmış ve 2002 yılında UNESCO tarafından dünya tarih eseri olarak kabul görmüştür.

Ahmet Yesevi'nin türbesi Türkiye Cumhuriyeti tarafından TİKA aracılığıyla restore edilmiştir.


Ahmet Yesevi Türbesi

Yapım Yılı : 2014   Yapımcı ve Yönetmen : Ensar Altay
         
Kamera : Abdullah Aydemir   Karakterler : Kudaibergen Sarzhanov
        : Ahmedov Zhingali
        : Zikrullah Yusubov
        : Sergei Azimov
         
         
        © 2014 Al Jazeera Türk