1

CHP’de sorun liderlik sorunu mu, yoksa politika ve program sorunu mu? Bu kurultayda CHP bir ideolojik yenilenme mi geçirecek; yoksa sadece isimler bazında bir ayrışma mı söz konusu?

 

Prof. Dr. Özer Sencar

Yrd. Doç. Dr. Yunus Emre

Yrd. Doç. Dr. Mustafa Altunoğlu

Ercan Karakaş

Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) öncelikle yerel seçimlerden, ardından da gösterdiği adayla cumhurbaşkanı seçiminden kazanan parti olarak çıkmamasıyla birlikte son dönemde "başarısızlık" sebebinin ne olduğu ve buna bağlı olarak da liderlik tartışmaları daha fazla gündeme gelir oldu. Nitekim bugün CHP iki adayın yarışacağı bir kurultay gerçekleştiriyor. Peki gerçekten CHP'nin sorunu liderlik sorunu mu?


MetroPOLL Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi olarak 17 Mayıs-2 Haziran tarihlerinde 28 ilde 5055 kişiyle görüşerek gerçekleştirdiğimiz bir araştırmada halka CHP'yi başarılı bulup bulmadıklarını sorduk. Başarısız bulanların oranı yüzde 64 çıktı. Bu kişilere başarısızlığın nedenini sorduğumuzda sadece yüzde 21'i parti üst yönetiminden kaynaklı olduğunu belirtmiştir. Geriye kalanlar ise partinin her kesime hitap etmemesi, hizmet ve çalışmaları, projesizlik ve yanlış politikaları gibi politika ve programlarını ilgilendiren başlıklarda toplanabilecek cevaplar vermiştir. Siyasi partilerin her başarısızlığında liderlerin sorumlu ilan edilmesine rağmen bu sonuçlardan da anlaşılabileceği üzere CHP'nin içinde bulunduğu tablo sadece liderlik sorunuyla açıklanabilecek bir durum değildir. Bu tablonun nedenini asıl olarak CHP'nin topluma ne derece hitap eden politikaları olduğunda ve bu politikaları anlatıp anlatamadığında aramak gerekiyor.


“Türkiye'nin vazgeçilmezleri ne olmalıdır?” sorusunun cevaplarının ilk sıralarını "insan hak ve özgürlükleri" (yüzde 22), "ekonomik kalkınma ve refah" (yüzde 15), demokratikleşme (yüzde 14) ve "gelir dağılımının eşitlenmesi" (yüzde 13) maddelerinin oluşturduğu günümüzde sosyal demokrat bir partinin tam da halkın bu taleplerini karşılayabilecek, daha geniş kesimlerin yüzünü döndüğü bir parti olması gerekirken CHP'nin içinde bulunduğu bu tablonun nedeni belki de şimdiye kadar sosyal demokrasi kimliğinden önce Kemalist-Atatürkçü kimliğinin ön planda olmasıdır. Halkın yüzde 34'ü CHP'yi Kemalist-Atatürkçü bir parti olarak görürken, yüzde 24'ü sosyal demokrat bir parti olarak görmektedir. Sosyal demokrasi kimliğiyle öne çıkan CHP'nin ise seçmen nezdinde de bugüne kıyasla daha fazla desteğe sahip olabileceğini araştırma sonuçlarına dayanarak söylemek mümkün. Örneğin yine aynı araştırmada çeşitli önermelerle toplumun CHP'ye oy verme eğilimini ölçmeye çalıştık ve dikkate değer sonuçlar elde ettik. Birkaç örneğe bakacak olursak, “CHP sol-sosyal demokrat bir parti olursa oy veririm” diyenlerin oranı yüzde 38'e, “kalkınmacı ve refahı artıran bir parti olursa oy veririm” diyenlerin oranı yüzde 50'ye çıkmaktadır.


CHP bu kurultayda ideolojik bir yenilenme geçirebilecek mi, halkın nezdindeki algısını değiştirebilecek mi, belli değil; ama ihtiyacı olan, bazı isimlerden ayrışmadan öte sosyal demokrasi kimliğini ön plana çıkaracak yenilenmedir. Ancak bu şekilde iktidarı hedefleyen bir parti olabilir.


Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) 2000'li yıllar boyunca Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) karşısında girdiği her seçimi kaybetti. Hemen her yenilgiden sonra parti içinde muhalif sesler yükseldi. Hemen her yenilgiden sonra kurultaylar toplandı. 2010 yılında parti içi mücadelelerin bir sonucu olmasa da bir lider değişikliği de yaşandı. Ben CHP'deki sorunun liderlik sorunundan daha kapsamlı olduğu görüşündeyim.


CHP'nin iki temel sorunu var. Birincisi örgütsel yapı ya da partinin toplumla nasıl iletişim kurduğuyla ilgili. İkinci sorun ise ideolojik doğrultu ya da berraklık sorunu.


Bir parti olarak CHP'yi var eden bileşenler içinde parti örgütü çok zayıf. Partinin temel politika tercihlerinde ve aday tespitlerinde tabanın hiçbir etkisi yok. Parti yönetimi toplumla konuşmak için yegâne araç olarak medyayı gördüğünden örgüt sorunlarına önem verilmiyor. Bu sebeple de CHP kendi tabanını mobilize edip geniş seçmen çoğunluğunu ikna etmeye dayalı uzun erimli bir stratejiye bir türlü yönelemiyor. CHP, bırakın toplumun kılcal damarlarına nüfuz etmeyi büyük şehirlerde sandıkları bile dolduramıyor. Son yerel seçimlerde Ankara’da ortaya çıkan yurttaş inisiyatifi bu durumun en iyi göstergesi.


İdeolojik sorun ise sosyal demokrasiyi tercih etmemesinde. Sosyal demokrat bir programla yeniden dağıtımcı ekonomik politikalar ve vatandaşlık hakları temelinde sosyal politikalar ile toplumun karşısına çıkamıyor. Sağın ideolojik hegemonyasına teslim olmuş durumda. AKP'nin kendisi için belirlediği alanda muhalefet yürütüyor. Bu nedenle de seçmenleri, anlamlı ve çoğunluğu kendi tarafında bırakacak bir ayrım çizgisinden bölemiyor.


Bu kurultayda örgüt ve ideoloji sorunları çözüm getirecek bir yenilenme mümkün görünmüyor, çünkü bu sorunlar tartışılmıyor bile. Parti liderliği esasa ilişkin bir tartışma başlayamadan baskın bir kurultay topluyor. Amaç liderlik tartışması derinleşmeden seçim sürecini yürütecek yönetimi oluşturmak. Bu şartlarda muhalefetin söylemi de "sen in oradan ben daha iyi yönetirim" demekten öteye geçemiyor. Ancak CHP örgüt ve ideoloji sorunlarını halının altına süpürdükçe bu sorunlar daha da derinleşiyor.


 

Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) iktidara gelemeyişi, bir yönüyle CHP’nin sorunları ile; diğer yönüyle ise Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) performansı ile doğrudan ilişkilidir. Bu ikisi bir arada ele alınmalıdır. Bu kapsamda CHP’nin bir türlü istediği siyasî başarıyı elde edemeyişini öncelikle kendi sorunları ile açıklayabiliriz. Söz konusu sorunlar, ne sadece liderlikle ne de politika ve programla sınırlıdır. Parti örgütünü ve belki hepsinden daha önemlisi CHP tabanının mevcut önceliklerini dikkate almadan CHP’nin içinde bulunduğu durum doğru bir biçimde yorumlanamaz.


Türkiye’de bugün siyasî partilerin toplumsal tabanları arasındaki mesafe alabildiğine açılmış durumda. Rekabet, sadece lider ya da örgütler arasında gerçekleşmiyor. Partilerin sosyolojileri arasında da ciddi bir iktidar mücadelesi söz konusu. Bu alan Türkiye’de hep ihmal ediliyor. Mevcut haliyle CHP’nin üzerinde oturduğu sosyolojik taban, örgüt, ideoloji ve lider ile geniş toplum kesimleri arasındaki mesafe sadece lideri değiştirmek ya da ideolojik yenilenme ile kapatılamaz. Uzatmadan bir başka biçimde ifade edeyim: Partilerin temsil ettikleri toplumsal gruplar arasındaki ilişkide “biz-onlar” ayrımı oldukça belirleyici. Söz konusu tabanlar karşılıklı olarak birbirlerini ötekileştiriyorlar. Bu sebeple, bir Kürt’ün ya da muhafazakârın CHP’ye oy vermesi, tıpkı ortalama bir CHP’linin AK Parti’ye ya da Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) oy vermesi gibi mümkün değil.


CHP’nin iktidara gelemeyişi, ikinci olarak, sadece kendi sorunlarından kaynaklanmıyor. AK Parti’nin bir hâkim parti olarak siyaseti egemenliği altına alışı hem CHP’nin hem de Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve HDP’nin kaderleri üzerinde belirleyicidir. CHP ne yaparsa yapsın -ister sağa ister sola açılsın- fark etmez. AK Parti bir iktidar aşınmasına maruz kalmadığı sürece başarılı olma şansı yoktur. Bir başka deyişle, hâkim partiler kendi sonlarını kendi içlerinde taşıdıkları için, iktidarın el değiştirmesi muhalefetin benimseyeceği birtakım stratejilerden daha çok, hâkim partinin toplumsal ve siyasal meşruiyetini yitirmesi ile gerçekleşebilir.


Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) uzun süredir seçimlerde istenen sonuca ulaşamıyor. Oylar yüzde 25 bandında sıkışmış durumda ve bir kitle partisi için kritik eşik olarak kabul edilen yüzde 30 bandına bir türlü ulaşılamıyor. Bu duruma rağmen maalesef seçimlerden sonra “niye başarısız olduk, nerede yanlış yaptık?” soruları tabandan, tavana ciddi biçimde analiz edilmiyor. Yanlışlardan dersler çıkartılmıyor. Yönetimler bundan kaçıyor. Genelde ise istenilen başarının yakalanamaması lidere bağlanıyor. Bu yaklaşım siyasi kültürümüzün bir parçası olmuş durumda.


Elbette Batı’daki partilerin aksine, başta milletvekili adaylarını belirlemek olmak üzere yetkileri son derece geniş olan liderlerin tutumları da ele alınmalı ve tartışılmalıdır. Ve iki-üç seçimde başarı sağlayamayan liderler Batı’da olduğu gibi kendi iradeleriyle çekilmelidir. Bu işin bir yanı. Diğer ve asıl önemli yanı ise, CHP’nin ideolojik ve örgütsel sorunlarıdır. Daha doğrusu bu alanlardaki yapısal sorunların görmezden gelinmesidir.

CHP tüzük ve programında 1976’dan bu yana sol, sosyal demokrat bir parti olduğu yazılıdır. Ancak bu uzun geçmişe rağmen CHP sosyal demokrat ideoloji çerçevesinde bir “üye ve program” partisi haline dönüşebilmiş değil. Aynı şekilde faaliyetinin merkezine, politika ve çözüm üretmeyi yerleştirebilmiş değil. Oysa solun, sosyal demokrasinin özgürlük, eşitlik, dayanışma gibi temel değerleri içselleştirildiğinde, bunların kılavuzluğunda daha sağlıklı programlar ve söylemler geliştirilebiliyor ve halkla daha iyi iletişim kurulabiliyor.


CHP’nin 1973 ve 1977 seçimlerinden birinci parti olarak çıkması ve oyunun yüzde 42’lere kadar yükselmesi bunu gösteriyor. Aynı şekilde Sosyaldemokrat Halkçı Parti’nin (SHP) 1989 yerel seçimlerinde birinci parti olması ve başta İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirler olmak üzere 657 belediyeyi kazanması da sosyal demokrat söylemlerle ilgilidir.


Dolayısıyla bugün de CHP’nin öncelikle yapması gereken şey, “ideolojiler bitti” gibi neo-liberal ve muhafazakâr programlara karşı çıkması ve sosyal demokrat ideolojisini netleştirmesidir. Çünkü “ideoloji yoksa sol parti de yok” demektir.


Görüşler yazarlara aittir. Al Jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.